“Ben senin yalanlarınla ve hilelerinle baş edemedim, bu bana dert oldu, ben de senin önünde diz çökmedim, bu da sana dert olsun.”

Sey Rıza/15 Kasım 1937- Elazığ Buğday Meydanı


Bugün yaşları 18 ile 40 arasında olanlar,12 Eylül darbe rejiminin bütün “verimliliğinden” fazlasıyla nasibini almış “şanslı” bir kuşaktır. Gezi protestoları, bir ara tüm bu verimliliği bir anda buharlaştırmış gibi bizleri fazlaca bir iyimserlik ve romantizme sokmuştu. Halbuki bu kuşağın ülke nüfusuna niceliksel oranı kadar niteliksel fonksiyonu da göz önünde bulundurulduğunda konunun pek öyle olmadığı anlaşılacaktır. Zira, halen hatırı sayılır bir çoğunluğu kişisel ve toplumsal özgürlük fikrinden yoksun oluşudur. Daha da trajiği bu grubun yoksun olduğunun da farkında olmamasıdır. Her fırsatta farklılıklara saygıyı dillendiren mevcut hükümet de bu durumdan pek şikayetçi değil ki mevcut hali kızlı erkekli ayırıp muhafaza etme ve daha da dindarlaştırma derdindedir.

Darbe öncesini mukayese edebilmekten yoksun bu kuşağa okul, medya ve sokağın format atması yetmezmiş gibi erkeklerinin bir kez de askerde iken Atatürk milliyetçiliği ve devletçiliği üzerinden “bilinçlendirilmesi” gerçekleştirilir. Eğitim ve öğretimi tüm aşamalarda birlikte vermeyi vazife edinmiş rejim, bu hedef kuşakları önce 3-5 yaş grubu, sonra da cinsiyete göre değişkenlik gösterecek biçimde 9-13 yaş grubunun duygusal ve düşünsel zekası içinde itaatkar biçimde tutmayı başarabilmektedir! Ergenliğe geçiş girişiminin, makbulü tarumar etmek ve “hainlikle” eşdeğer görüleceği inancını benimsetmiş olduğundan kimsenin kolay kolay böyle bir heyecana kapılmayacağını da iyi bilmektedir.

Atatürkçülük, bu müesses nizamın devamı açısından o kuşakları o yaş grubunda tutabilmenin en büyük ideolojik harçlarından biri olagelmiştir. Bu bakımdan 12 Eylül darbesinin ise en büyük başarısı, 1930 ve 40’lı yılların ideolojisini yalnız 80’lı yıllara değil 2000’li yıllara da yeniden uyarlayabilmesi olmuştur. Yine söylendiğinin aksine Türkiye’yi on yıl değil en az 50 yıl geriye taşıyıp, orada sabitlemiştir. Çünkü hedeflediklerini katledip, yaşamlarını karartırken sonra asıl hedefi raydan çıkmışları ve çıkabilme potansiyeli olanları yola sokarak hareketini başarılı kılmıştır!

Yakın dönemin en büyük Atatürkçüsü

Eski kuşak Atatürkçüler (Nadir Nadi gibi) her ne kadar 12 Eylül’ün bu Atatürkçü emektarlarının sarf ettikleri emeklerini beğenmeseler de bence bu onlara yapılmış en büyük haksızlıktır.

Kenan Evren ve silah arkadaşlarının geçmişteki bu icraatları her ne kadar bugün insanlığa karşı suç olarak hukuki olarak tasniflense de, O aslında aldığı askeri eğitim ve formasyonunun gereğini yerine getirmekten başka bir şey yapmamıştır. O ve arkadaşlarının belki de tek eksikliğinde bahsedilebilir. O da; Atatürkçülüğü/Kemalizmi rafine etmeden, allayıp pullamadan yani takiyeye ihtiyaç duymadan ruhuna ve aslına uygun biçimde aynen Koçgiri, Zilan ve Dersim’deki gibi yaşama geçirmiş olmalarıdır!

Kenan Evren öyle bir Atatürk emektarıdır ki; Atatürkçülüğü yalnız şeklen değil fikren de topluma benimsetebilmek için tüm araçları seferber etmekten çekinmemiştir. Antları, marşları, döneme uygun milli şarkıları, yalnız belli başlı günlerde değil, eğitimin, sosyal ve eğlence yaşamın vazgeçilmezi kılabilmiş yegane bir insandır. “Yüzyılın eşsiz mucize lideri” Atatürk’ü hayatlarımızda bir mütemmim cüze dönüştürebilmek için elinden geleni yapmış hatta ‘O olmasaydı biz asla var olamazdık’ bilincini yerleştirmekte çok büyük gayretler sarf etmiştir. Bugünkü Atatürkçüler, halen onların ektiği ürünün meyvesini yemektedirler. Bu mirası yemekle kalmayıp O’nun Atatürkçülüğüne dair ileri geri laf etmeleri sizce de biraz ayıp olmuyor mu? Peki yargılandığı davada O’nu yalnız bırakmak çok büyük bir vefasızlık örneği değil mi? Öyle ki bu vefasızlar, geçmişte, Kenan Evren’in biricik eserlerinden olan YÖK ile tüm üniversitelerde eğitim müfredatına Atatürkçülüğü yerleştirmiş olmasını unutarak kendisine verilmiş fahri doktora ünvanın geri alınması için bile uğraştılar!

Bizler bugün halen Mustafa Kemal’in İtttihat Terakki ve Teşkilatı Mahsusa’daki icraatlarını, cumhuru yok sayan Türk/İslam orijini bu cumhuriyet rejiminin 1915’ten itibaren Talat ve Enver Paşa ile arkadaşlarının Malta yargılamalarından da kurtulma gayretleri ile adım adım nasıl planlayıp örgütlendiklerini halen bilemiyorsak, Samsun’a çıkışı ile Karadeniz’de, sonradan Koçgiri’de, İstiklal Mahkemelerinde, Zilan’da, Ağrı’da, Dersim’de neler olup bittiği halen konuşamıyorsak bunu bugünün Atatürkçüleri kime borçlular? Peki milli demokratik devrimci solumuzun önemli kısmını halen milli kalabilmesine kime? Lütfen çekinmeden söyleyin Kenan Evren’e değil mi? Bu hatır kıymet bilmezler yüzünden bugün yakın dönemin en büyük Atatürkçüsü sahipsizdir!