Aylardır bu gece üzerine konuşuyorduk. ‘Ji Welatê Baskê emê şeva Kurda çebikin.’ Bu öneri bir yıl kadardır yaşamakta olduğum Bask kasabası sakinlerinden geldi. Biraz Bask Ülkesi’ne dair bir şeyler söylemek istiyorum. Bask Ülkesi dediğimde birçok insanın aklına hemen İspanya geliyor. Ben hayır ‘Fransa bölgesi’ dediğimde bu kez de Basklı arkadaşlarım; ‘hayır burası Fransa bölgesi değil, burası Welatê Bask’tır’ diyorlar. Yani ben de kıra döke Bask Ülkesi’nin coğrafyasını, kültürünü, siyasal, sosyal yapısını bir yıldır öğreniyorum.

Tabii benim için hem çok güzel hem de zaman zaman biraz karmaşık bir hayat oluyor. Üç bölgede yaşıyorum. İçinde olduğum, yürütücüsü bulunduğum barış çalışmaları kapsamında Paris’te Peniche de La Paix/Barış Gemisi, Fransa’ya geldiğimden bu yana birlikte yaşadığım Fransız ailem ile Bearn Bölgesi/Güney Batı Fransa Pau Şehri kırsalı ve Bask Ülkesi/Fransa. Paris dışında kaldığım/yaşadığım diğer iki bölgede zaman zaman bir karmaşa yaşayabiliyorum. Zira Bearn Bölgesi de aslında sosyolojisi başka bir bölge ve kendi yöresel dilleri ve kültürleri var. Babet ve Gerard ile bölgeyi hemen hemen köy köy, kasaba kasaba festivallerde gezdiğimiz için bu farkları görebiliyorum. Bask Ülkesi ile daha başka bir durum. İlk yaşamaya başladığımda elbette dilimde/yazdığım yazılarda hep ‘Güney Batı Fransa’ yazardım, aldığım eleştiri ve uyarılarla bunu değiştirmeye başladım.

İşte şimdi yaşamakta olduğum Welatê Bask’ta geçtiğimiz Cuma gecesi/21 Haziran Kürt gecesi yaptık en sonunda. Yukarıda da ifade ettiğim gibi hemen hemen altı aydır bu program üzerine konuşuyoruz. Bu arada hem burada bir kaç Kürt yaşıyoruz diye de bir açıklama getireyim. Ben Lichans-Sunhar kasabasında yaşıyorum. Buraya büyük bir köy de diyebiliriz aslında. Bir belediyeleri var, burada yaşayan tek Kürt benim. Bize on beş dakika yürüme mesafesinde olan ve benim algıma göre İlçe Tardets – Sorholus’ta ise sadece bir Kürt ailesi yaşıyor. Andrê ve Hiba çifti üç çocukları ile bu kasabada yaşayan tek Kürt ailesi. Tardets’e yakın diğer bir şehir/İlçe’de Moulêon – Licharre’de ise gene bir Kürt Reşo yaşıyor. Yani Bask Ülkesi’nin bu bölgesinde biz Kürtler bu kadarız.

Gündelik hayat içindeki paylaşımlarımız, kültürel dokunuşlar, siyasi paylaşımlardan kaynaklı zaman içinde bir birikim oldu. Ben zaman zaman ‘özür dilerim sizi politika ile zehirliyoruz’ diyorum. Zira, evet burada bir politika var, Bask halkının da politik, kültürel sorunları var, ancak bunu gündelik hayatları içinde bizler kadar görünür kılmadan yol alıyorlar. Ama bizim hikaye çok başka. Rojava’daki gelişmeler bizden daha önce buraya gelmiş. Ve de daha aktif siyaset içinde olanlar Kuzey Kürdistan’da az çok neler yaşandığını biliyor. Ancak bizlerin burada yaşamaya başlamasıyla kendi doğal seyri içinde bir Kürt komünitesi oluşmaya başladı.

Gündelik hayat içinde paylaşımlarımız devam ederken Soire Kurde/Kürt Gecesi tartışmalarımız başladı. Ben ilkin bunu kendi içimizde bir organizasyon ile yapalım diye düşündüm. Onun için Paris Çalışma Gurubumuz’da (Objection de Conscience Pour La Paix/Paris) konuşmaya başladık. Ancak çeşitli gerekçelerle ‘çok uzak’, ‘geleceğim ama programım uygun değil’ gibi gerekçelerle kimseler gelmedi. Biz bu arada iki kez program için tarih verdik ve gerçekleştiremedik. Bu durum benim için artık rahatsız edici bir hal almaya başladı. Zaman zaman karşılaştığımız insanlar ‘ne zaman olacak Kürt gecesi’ diye soruyor. Bu arada biz küçük çaplı başka çalışmalarımıza devam ediyoruz. Sonunda Basklı iki dernek bu işi üstlendi: Association Prefosta Elkatea ve Elgebarena.

Bizim kasabada tutsak HDP’li vekiller (Demirtaş, Yüksekdağ, Tuncel, Demirel, Mutlu) ve akademisyen Yiğit Aksakoğlu için dayanışma kartları gönderdik, 1 Mayıs tarihinde Leyla Güven’in başlattığı açlık grevleri ile dayanışma pankart ve dövizleri ile bir kortej oluşturduk. Ancak ‘Quand on peut faire soire kurde?’ soruları ile muhatap olmaktan da kaçamıyorduk. En sonunda 21 Haziran tarihini koyduk. Andrê, Kürt mutfağından örnekler yapacak, Joseph yeni öğrendiklerini sergileyecek. Kürt sanatçılar getireceğiz, stand yapacağız vs. Ancak bizim bölge dediğim gibi Kürtlerin biraz daha çok yaşadıkları her bölgeye biraz uzak. Buraya sanatçı getirmek bayağı zor. Bütün uğraşlarımızdan sonra Bordeaux’da bir sanatçı arkadaş ile iletişime geçtik; ‘elbette neden olmasın’ dediğinde çok mutlu oldum. Sonunda yapacaktık Kürt Gecesi’ni. Çalışmalara koyulduk. Geceye üç gün kala Bordeaux’da gelecek sanatçı arkadaş aradı ve aile içinde yaşanan bir kazadan dolayı gelemeyeceğini ifade etti.

Bir an gene kalakaldım. Bunu çalışma içinde olduğum arkadaşlara da söylemekten çekiniyorum. Herkes büyük bir heyecanla ‘işte sonunda yapacağız’ telaşı içindeyken, ben nasıl ‘sanatçı arkadaş gelemiyor’ diyecektim. Hemen söylemedim tabii, bu arada kimler kimler olabilir düşünüyorum. Aklıma Zazzloz ekibinde Vedat Allak yoldaşım geldi. Geçen sene Paris’te birlikte Sur çocukları ile dayanışa amaçlı iki program yapmıştık. Ama diğer yandan kaygılıydım, zira 21 Haziran Fransa’da sokak müziği festivali bir şey oluyor, bütün kentlerde, kasaba ve köylerde gruplar, kişiler müzik yapar. ‘Kesin programları vardır’ diye düşünerek Vedat’ı aradım ve Vedat ‘geliyorum’ dediğinde üzerimden bir yük kalktı. İşte şimdi durumu açıklayabilirim diye çalışma grubu ile durumu paylaştım.

Artık önümüzde bir engel kalmamıştı. Vedat Allak Paris’ten geliyor, Andrê ve Joseph yemekleri yapmaya başladı. Ben ve Reşo da ikisine yardımcı elemanız. Bu arada misafirimiz olan Kürt Veysel’de gruba dahil oluyor. Biz çalışma içindeyiz. Önce bölgesel Bask radyosuna Joseph ile program tanıtımı için katılıyoruz. Joseph Baskça ben de Fransızca derdimizi anlatmaya çalıyorum. Sonra daha büyük bir Bask radyosu arıyor ve Joseph ile bir program yapıyor. Bizde heyecan büyüyor. İlgi beklediğimizden de büyük. Ben bu çalışma için ‘arkadaşlar 20-30 kişilik bir şeyler düşünelim’ demiştim. Ama şimdi durum değişmeye başlıyor. Heyecanla birlikte küçük bir kaygı: ‘Ya son anda yine bir şey olursa!’

21 Haziran sabahı ben ve Joseph bizim komşu ve de Belediye Başkanımız Monic’lerin sürüleri için diğer iki sürü sahibi ile bir araç içinde dağlardan bulutlara doğru yol almaya başlıyoruz. Bana kalsa ‘ya bizim program var, sanatçı arkadaşımız Paris’ten gece yola çıktı, onu almamız, daha salonu, standları tamamlamamız gerekiyor, onun için biz gelmesek…’ gibi bir şeyler geçse de sevgili Joseph programı yapmış. Bir şey yapamadan, ‘ya bari ben gelmesem’ diyemeden yola koyuluyoruz. Bir saat kadar dağlardan yolculuk ile öyle bir yere varıyoruz ki, bir kez daha ben ‘Bulutlar Ülkesi’ diyorum Bask Ülkesi’ne. Yüzlerce koyundan oluşan sürüyü sağmaya başlıyorlar, ben ve Joseph de koyunları başlarından tutuyoruz ki rahat sağabilsinler. Hani ‘iyi oldu, bu kez geçen hafta kadar sürmedi bu iş, erkenden dönebileceğiz’ derken, ben arabada iki saat bizimkileri bekliyorum, zira kendileri Berjê dediğimiz çoban konutunda peynirler, şaraplar, muhabbetlerdeler.

Arabada kızgınlıkla bekliyorum; Vedat, Bayonne’a yetişti mi? Vedat’ı almaya Veysel gidecekti, bunlar birbirlerini buldu mu? Salon için hazırlıkları nasıl yetiştireceğiz? Ha bir de ‘ulusal’ meseleye dönen bir baklava krizimiz var ki ben hiç oraya girmeyeyim. En sonunda geri dönüş için dağların, alabildiğine ormanların içinde yol almaya koyulurken arabamız çamura gömüldü. Ben artık ‘bu kadarına da pes’ diyorum renk vermemeye çalışarak. İnip arabayı çamurdan çıkarıyoruz.. Bitmiyor Monsieur Joseph, yağmurluk ve anahtarını Berjê’de unutmuş. Babet bana zor anlarımda hep; ‘patience Jan’ der. Ama artık sabır kalmadı bende. Biz bu geceyi yapamayacağız!

Derin bir OFFF!

Sonunda salondayız. Standı yayınlardan hazırladık, duvarlara tutsak HDP’li devrimci kadın resimleri, başka bir duvara Paris’te kaybettiğimiz Sakine, Leyla ve Fidan pankartı. Yemekler tamam, Vedat da tamam. Sonunda!

Babet, Gerard, Kristel ve eşi Antoin uzaklardan Bearn Bölgesi’nden gelmişler. Tanıdığımız, ilk kez gördüğümüz onlarca insan, gençler, çocuklar da… Yemekler yenmeye başlıyor, bir sıkıntı yok, işler iyi gidiyor. Ve Vedat tembur ve defi ile sahnede. Önce tembur ile birkaç parça okumaya başlıyor. Salon tıka basa dolu, insanlar ayakta dinliyor. Ben burada ilk defa bu kadar kalabalık görüyorum. Birkaç Kürt’ün dışında Basklılar, Fransızlar, İspanyollar… Hayatında ilk defa bir Kürt sanatçısını dinleyen çok fazla insan var, nasıl bir reaksiyon olacak diye bakınırken, ben Vedat’ın sazından akan melodilerin salondaki kalabalığın yüreğinde yol almaya başladığını gördüm bile. Özellikle de çocukları izliyorum. Her şey beklediğimizin çok çok ötesinde.

Vedat eline def/erbane’yi alınca salonda her şey daha heyecanlı olmaya başladı. Muazzam bir ritim ve güzel melodiler… Abartmıyorum, benim son üç yıl içinde içinde bulunduğum, bu kadar heyecan yaşadığım başka bir buluşma olmadı. Kürtçe ezgiler bir kelime dahi Kürtçe bilmeyen insanların yüreğinden bir nehre akar gibi akıyor. İnsanların yüzlerindeki mutluluğu adeta içime kitliyorum. Ailem Babet ve Gerard’a bakıyorum, Kristel ve Antoin, Monik, Joseph, Egoitz’e bakıyorum; hepsinin gözündeki ışıltıdan benim kadar heyecanlı olduklarını görüyorum. Vedat bu arada müziğini adeta bir atölye çalışmasına çeviriyor, ara ara çaldığı aletlerin, ara ara okuduğu melodilerin/stranların hikayesini anlatıyor.

Ve dilan (halay)… Ufacık bir halka ile başlayan, sonra onlarca insan ile devam eden bir dilan. Hayatında ilk defa dilana kalkanların heyecanı bambaşka. Basklı gençler kendi ezgileri ile katılıyorlar geceye. Bir anda iki dil, iki kültür adeta bir yürek olup akmaya başlıyor. Salonda program büyük alkışlarla bitiyor ama sohbetler, yeni yeni davetler, teşekkürler… İşte bu kadar diyebiliyorum sonunda.

Egoitz, programı örgütleyen iki Basklı dernekten biri olan Egebarena çalışanı ve eğitimci: ‘Erco, Reşo, ben sizin gözlerinize baktığımda sürgün denen şeyin nasıl bir şey olduğunu şimdi daha iyi anlamaya başladım, eşkere kaniç.’ Hepimiz adeta ‘Bu Daha Başlangıç’ havasında geceyi tamamlarken bir işi sonunda hakkıyla tamamlamanın mutluluğunu yaşadık.

***

Bu yazı 26 Haziran'da Özgür Politika gazetesinde yayınlandı.