Hüsnü Mübarek berbat bir diktatör. Filistin davasını satmış bir işbirlikçi. ABD hibeleriyle istibdat rejimini ayakta tutmuş bir zalim. Sevilecek, tutulacak bir yanı yok.
Mısır’da olanlara herkes sevindi. Bir diktatörün iktidar sarayından uzaklaşması herkesi mutlu etti. Obama’sından, Erdoğan’ına, Tahrir Meydanı’nı dikkatle izleyen herkes doğru tarafı tutmanın rahatlığı içerisinde. Meğer herkes içten içe ne kadar kızarmış Hüsnü Mübarek’e.
Erdoğan önce “hepimiz faniyiz” diyerek Mübarek’in son direniş umutlarını kırdı. Ardından ihtiyar diktatör istifa edince “Mısır’da anayasal demokrasi tesis edilmelidir. Mısır halkının iradesi şaibesiz bir biçimde sandığa yansımalıdır” diyerek dost ve kardeş Mısır halkına gidecekleri yolda rehberlik yaptı. Çok da güzel yaptı.
Bunları tek başına yapmadı elbette Başbakan. Bugün dünyada demokrasi hareketlerinin önemli bir temsilcisi olan Sayın Erdoğan, Mısır konusunda dünyanın diğer saygıdeğer liderleriyle fikir teatisinde bulunmayı da ihmal etmedi. Neticede küresel demokrasi küresel istişare üzerine bina edilecektir. 

İki kafadar
Sayın Erdoğan bir hafta önce Suriye’nin demokrat diktatörü Beşar Esad ile Mısır hakkında görüştü ve bu latif ikili ortak bir açıklama yaptı.
Açıklamada “Mısır halkının talep ve beklentilerinin karşılanması ve yeni acıların önlenmesi için tarafların ortak çaba gösterecekleri ifade edilmiştir” ibaresi özellikle zihin açıcıydı.
Sayın Erdoğan Suriye’ye gitmeden evvel yaptığı bir başka açıklamayla sevimli diktatör Esad’la genelde hangi konuları görüştüklerini de bizlerle paylaştı:
“8 yıllık yönetim sürecinde Beşar Esad’la yaptığımız tüm görüşmelerde demokrasiye ilişkin değerlendirmeler yapıyoruz”.
Yani Esad ile Erdoğan el ele, diz dize demokrasiyle ilgili değerlendirme yapıp, Hüsnü Mübarek’i halkı dinlemeye çağırıyor.
Sayın Erdoğan’ın sevdiği ve saydığı tek diktatör Hafız Esad’ın mahdumu Beşar Esad değil elbette. Sudan’ın Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından soykırımla suçlanan şeker diktatörü Ömer El Beşir de Erdoğan’ın arkadaşları arasında.
Erdoğan’ın arkadaşı El Beşir’e, “Müslüman soykırım yapmaz” diyerek teolojik destek verdiği de biliniyor. O günlerde, din bilgisini uluslararası arenada diktatör kollamak için kullanan bir başbakanın demokrasisini yaşayan Türkiye vatandaşları huzur ve kıvanç duymuştu.
Darfur’da katliam yaptığı ileri sürülen hükümetimizin favori diktatörü Ömer El Beşir’e silah satmayı da düşünmüştük. Nasıl olsa Müslüman ve soykırım yapmaz diyerek, Vecdi Gönül üç yıl önce şöyle buyurmuştu mesela: “Sudan’ın bazı talepleri var silahla ilgili diyelim, bunlar hâlâ inceleme halinde’’. 

Cici diktatörler
Beşar Esad ve Ömer El Beşir, AKP hükümetinin sevgilisi, cici diktatörleri.
AKP’nin o coğrafyada sevdikleri sadece diktatörler değil elbette. Bir de halk seçti diye el üstünde tuttuğu Hamas var. Hamas yetkililerinin de El Beşir’in rejimini kendilerine örnek aldıklarını söylediğini biliyoruz. Hatta Hamas’lı Halit Meşal’ in, “Sudan halkının güvenine mazhar olması münasebetiyle El Beşir’e tebriklerini” sunmasını da hatırlıyoruz.
Ömer El Beşir diktatör. Erdoğan onu seviyor.
Beşar Esad diktatör. Erdoğan onu da seviyor.
Hamas’ı halk seçti diye seviyor.
Hamas halkın seçmediği El Beşir’le, Beşar Esad’ı seviyor. Erdoğan’la Hamas da birbirlerini seviyor.
O kadar ki diktatör Esad’la, diktatör olmayan Erdoğan, diktatör Mübarek’e demokrasi dersi veriyor.
Davutoğlu’nun, Erdoğan’ın ‘vicdan siyaseti’ bu işte.
Ortadoğu’da diktatör seçmece. Yani düne kadar Tunus diktatörü Bin Ali’ye destek veren Fransa’dan ya da Mübarek’e destek veren ABD’den farklı bir siyaset değil.
Vicdan micdan diye kafa bulandırmayın. Diktatör kullanmaya hevesli eski sömürgecilerle aynı sıraya girin. Yeriniz orasıdır. Halkların yanı değil.