Benjamin Franklin’in harika bir sözü var; “Bir kölenin en büyük arzusu kölelikten azat olmak değil, kendine ait bir köleye sahip olmaktır.”

Sevgili Cumhurbaşkanımız Erdoğan en son EYT’lileri vatan ve millet düşmanı ilan etti. EYT’lilerinin tek gizli maksadının, Türkiye ekonomisini çökertmek olduğunu ve zamanı gelince herkesin bu hainliğin ve kirli oyunun farkına varacağını ilan etti, milletimizi uyandırdı. Allah razı olsun. Bu iddianın altında çok sağlam kanıtlar ve gerekçeler mevcut elbette. Mesela “İskandinav ülkelerinin EYT yüzünden battığını ve ne yazık ki emeklilik yaşını 70’e kadar çıkarmak zorunda kaldıklarını” ifade etti. Gayet ikna edici ve inandırıcı doğrusu. İnandık ve iman ettik. İskandinav ülkeleri gibi olmamak için, Allah korusun, EYT baskısına son verilmeli...

Duyan da İskandinav ülkelerinde emeklilik yaşı 70 de, bizde 40-50 olduğunu sanır. Bir de arada yaşam kalitesi farkı var ki, o zaten muazzam. Biz son on yıldır 9-10 bin dolar kişi başı milli gelir düzeyinde debelenirken, zavallı İskandinav ülkelerinde kişi başı milli gelir 70 bin dolar civarında. Ah o zavallı İskandinav ülkeleri ki, mesela Norveç’in Varlık Fonunda tam 1,1 milyar dolar güzelce yatıyor, Norveç Varlık Fonu senede 131 milyar dolar kâr ediyor. Bizde batık kurumlar ile dünyadan ilave borç ve kredi bulabilmek için kurulan varlık fonları, bizim dışımızdaki ülkelerde ise bir tür ihtiyat fonu olarak, değere değer ve vatandaşın alım gücüne güç katmak için kuruluyor. Zavallı İskandinav ülkeleri aynı zamanda petrol zengini ve balıkçılık konusunda lider. Bizim Karaköy’de orada burada satılan balık ekmeklerin içindeki uskumru bile (yerli uskumrudan çok daha ucuza geldiği için) Norveç’ten, bazen de İsveç’ten geliyor. Eyy zavallı İskandinavya! Ve hain EYT örgütü...

Yerli otomobil maceramızda hedefimiz yerli otomobil üreterek 500 bin satışa erişmek. Toyota'nın tek bir modeli olan Toyota Corolla yılda 1 milyon 200 bin satış rakamına ulaşıyor. Bunun için, Toyota yıllık 10 milyar dolar Ar-Ge yatırımı yapıyor. Biz ise bunun üçte bir fiyatına sıfırdan otomobil fabrikası kurmayı hayal ediyoruz. Klasik "Şark mantığı" veya "Türk aklı" işte budur. Türkiye ayrıca orta sınıf güçteki bir ülke olarak sürekli olarak kendisini en üst ligde, süper güçlerle aynı safta olduğunu düşünme saflığıyla da bilinir. Bakınız yaklaşan NATO zirvesi öncesinde “S-400 testlerine başladık” açıklamaları yapılmaya başladı devletimizin yetkili makamları tarafından. Fakat aynı makamlar daha kısa bir süre öncesine kadar bu savunma sisteminin alınsa bile aktive edilmeyeceğini ifade ediyorlar, büyük abi ABD’ye bu yönde sözler veriyorlar, taahhüt üstüne taahhütlerde bulunuyorlardı. Garip çelişkiler yumağı bununla da bitmiyor. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın “sadece Türkiye’deki 4,5 milyon Suriyeliyi değil, ayrıca Suriye’deki 3 milyon Suriyeliyi de beslediğimizi ve buna göre Suriye’nin üçte birini şu anda Türkiye’nin beslemekte olduğunu” açık açık ifade etti. Kalın bu ifadeleri övünmek için dile getirmiş olsa da, dünyada hiçbir ülkenin yapmayacağı ve yapmayı aklından bile geçirmeyeceği bir “uluslararası enayiliğin” tescili niteliğindeydi. Rakam 7,5 milyon Suriyeli ile de kalmıyor ki, on binlerce ÖSO milis gücünü (bu toplama ordunun bizim dışımızdaki pek çok ülke tarafından terör kuvvetleri olarak kabul edildiğini hatırlatalım), onların aileleri ve ayrıca Suriye’de konuşlu Türk askerlerinin masraf ve harcamalarını da dikkate almalıyız. Ve bu paralar Sayın Kalın’ın, Erdoğan’ın cebinden veya bir parti yetkilisinin sahip olduğu şirketin kasasından çıkmıyor, bizzat vatandaştan toplanıyor, doğrudan ve dolaylı olarak tahsil ediliyor. Vatandaşın hayat kalitesinin iyice aşağılara çekilmesi pahasına, bu tür akla ziyan tasarruflarda bulunuluyor. Seçmen / vatandaş alenen aptal yerine konuyor. Çarşı pazarda her şey apaçıkken, Türkiye’nin en saygın ve güvenilir kurumlarından biri olması gereken TÜİK’e göre beyaz peynirin kilo fiyatı 27 lira. Belki kendileri evlerinde imal ederek bu fiyata mal etmiş olabilirler, kim bilebilir. İktidarlar bazen, eski krallar gibi, sopa ve havuç yardım ve desteği ile beraber yönetir halkını. Gitgide elde para bitince, havuç küçülür ve havuç küçüldükçe de sopa büyümeye başlar. İşte giderek sopa büyüdükçe, ya halk bizar olur ve yerlere yıkılır ya da o sopayı o iktidarın elinden alır. Gidişat aynen böyle...

7 Mayıs 1995 tarihini taşıyan aşağıdaki gazete kupürüne dikkatlice bir bakıp o günleri hatırlayalım. Bizim nesil bu AB öyküleriyle uyudu. Avrupa Birliğine girecektik. Uygar dünyanın bir parçası olacaktık. Böyle bir şey olmadığı gibi, 80 darbesinden sonra Avrupa ülkeleri tarafından konulan vize yasakları bile halen kaldırılmadı. Sorgulanmadan ve yolunmadan Avrupa ülkelerine gitmek haram oldu, halen NATO üyesi olan bir ülkenin bireylerine uygulanan muamele bu. Şimdiki nesil ise "dış güçler Türkiye'yi kıskanıyor" masalı ile uyuyor... Uyusun da büyüsün Türk milleti...