23 Ekim 2011 Van depreminden bu yana hemen hemen iki yıl geçti. Cumhuriyet tarihi boyunca Anadolu/Mezopotamya’da yaşanan en büyük deprem olarak tarihe geçti. Deprem nedeniyle toplamda 2262 bina yıkıldı. Yüzlerce insan öldü, binlercesi yaralandı. Hele bir resim vardı ki bilinçlerimize kazınan; depremden saatlerce sonra 13 yaşındaki Yusuf Geray’ın enkaz altında kalmış bedeninde bizlere bakan bakışlarıydı. Enkaz altında çıkarılırken kendisini kurtaran insana ilk olarak saati sormuştu Yusuf. Saat akşamın 10’u cevabını aldığında "Eyvah çok geç olmuş babama söylemeyin" diyen çocuktu Yusuf. Ne yazık ki Yusuf iç kanama geçirmişti ve daha hastaneye ulaştırılmadan hayatını kaybetmişti.

Depremden sonra devletin umarsız yaklaşımına rağmen halklar arasında ciddi bir dayanışma ağı kurulmuştu, Anadolu/Mezopotamya olduğu kadar dünyanın başka başka yerlerinden insanlar yoğun bir çaba ile yaşanan felaketin yaralarını sarmak için hareket geçmişti. Yardım için Japonya’dan gelen Dr. Atsushi Miyazaki de enkaz altında kalacaktı. Bütün o yıkım, kayıp ve acılara rağmen Van’ı afet bölgesi statüsüne almayan devlet/AKP iktidarı her zaman “en kısa zamanda en büyük müdahale ve iyileştirmeleri yaptık” demekten de uzak durmadı. Arada iki yıl geçmiş olmasına rağmen kışı dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'i 'Saray gibi yerler' dediği  ‘konteyr kent’ olarak ifade edilen yaşam alanlarında karşılayan insanlar var.

Hatta bunu bile bu insanlara fazla gören devlet 39 gündür bu bölgeye elektrikleri de kesmiş durumdadır, sular akmıyor. Başlayan soğuklar ile ciddi ısınma sorunları var. Özellikle çocuklarda hastalıklar baş göstermeye başladı. Arada hemen hemen iki yıl geçti ve Van’da birilerinin hayatında hala ciddi bir değişiklik olmadı. Bu duruma tepki gösteren insanların girdiği açlık grevi bugün 49’inci gününde. Açlık grevindeki depremzedeler adına ANF’ye konuşan Ali Ahi; Valiliğin kendilerine, çözüm olarak, Yeşil kartları olan ailelere altı ay boyunca kira yardımı yapabileceklerini söylüyor. Oysa buradaki insanlar yoksul ve kalıcı çözüm istiyorlar.

Oysa devlet hem kabul ettiği uluslararası insan hakları sözleşmeleri hem de anayasanın 57. maddesine göre yaşam hakkını korumakla ve konut ihtiyacını karşılayacak tedbirler almakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğünü bir an önce yerine getirmezse kötü sonuçlar kapıda bekliyor. Bu konuda çeşitli sivil toplum örgütlerinin belirli bir duyarlılığı olsa da bu duyarlılık soruna ciddi bir çözüm geliştirebilmiş değil. Hem bu duyarlılığın daha bir artması ve hem de özellikle de Van Belediyesi’nin de bu yönlü bir çaba içinde olması gerekiyor. Kötü koşullarda yaşayan 180 aile bu şekilde kışa girmemelidir. Bu sorumluluk hepimizindir. Her şekilde sorunu gündemleştirmek ve de çözümü için çaba sarf etmek gerekiyor. Geç olmadan.