Dış güçlerin başı ABD’nin 1 milyar dolardan düşük maliyetle üretip Mars’ın iç yüzeyi hakkında detaylı bilgi toplama amacıyla uzaya gönderdiği InSight uzay aracı Mars’a başarılı bir iniş yapmışken, Türkiye’de gündem yine bambaşka. Bir yandan Cumhurbaşkanımız önderliğinde soğan depolarına “stokçu” baskınları yapılırken ve “silahlı terörist ile soğanlı terörist arasında fark yoktur” şeklinde akla ziyan özlü sözler üretilirken, öte yandan ülkenin seküler kesiminden tümüyle ümidin kesildiği görülüyor. Erdoğan, Çankaya, Beşiktaş, Kadıköy, Şişli gibi CHP’li belediyelerde yaşayan insanlara yönelik “Türkiye yansa da şaha kalksa da bunların umurlarında değildir. Buralardaki seçmen profili Türkiye pastasının kaymağını yiyen kesimden oluşuyor” ifadelerinde bulundu.

Köprülerin, kanalların, tünellerin, duble yolların, binaların yeni, çok ve gösterişli olduğu zengin Ortadoğu ülkelerinde “demokrasi” ve “özgürlük” gibi kavramlara önem verilmez, zira bu kavramlar “karın doyurmaz”. Bu tür zamane hanedanlıkların her biri aslında küffar Batılı kuvvetlerin birer mandası ve maşası olarak işlev görürler. Aldıkları korumalar ve verdikleri tavizler terazisinde, bu durumu az çok kanıksamış ve kabullenmişlerdir...

Dünyada neredeyse tamamen terk edilen Kamu-Özel Ortaklığı (Public Private Partnership) projeleri ve ihale modeline biz Türkiye olarak sahip çıktık. Öyle ki bu tür projelerin toplam tutarı 130 milyar doları aştı, bu meblağın büyük bir kısmını ulaştırma projeleri oluşturuyor. Devletin en üst düzeyi nezdinde dolar ve Euro düşmanlığı yapılmasına rağmen, Kamu-Özel Ortaklığı projeleri döviz üzerinden yapılmakta ve ödenmektedir, artış oranları bile ABD TÜFE’si esas alınarak yapılmaktadır ve çoğunda 2040’lı yıllara kadar devletimiz tarafından döviz üzerinden ödeme yapılmaya devam edilecektir.

Bu tür Kamu-Özel Ortaklığı projelerinin en büyüklerinden biri Yeni İstanbul Havalimanının dünyanın en büyük havalimanı olduğu şeklinde yanıltıcı haberler kamuoyuna pompalanırken, gerçekte yolcu trafiği bakımından dünyanın en yoğun havalimanı yıllık 104 milyon ziyaretçi ile Atlanta Havalimanı. Henüz bir metro bağlantısı bile bulunmayan yeni havalimanımızın yıllık yolcu kapasitesinin ilk aşamada 80 milyon, tamamlandığında ise 150 milyon olacağı belirtiliyor. 2010 yılında tamamlanmış bulunan Dubai El Makdum Havalimanının yıllık yolcu kapasitesi tahmini 160-220 milyon arasında olacak. Ayrıca, dünyanın fiilen en büyük havalimanı olan Suudi Arabistan Kral Fahd Havalimanı 780 bin hektarlık yüzölçümü ile Yeni İstanbul Havalimanının on katından daha büyük bir ölçeğe sahip. En son bilgiye göre Havalimanı idaresi “büyüklük” konusundaki tartışmaya yönelik iddialarını şu şekilde revize etti; “1,4 milyon metrekare ile tek blok yapı altında dünyanın en büyük terminal binasına sahibiz”.

İnsan bazen şaşırıyor... Halen Türkiye’nin bir tarım ülkesi olduğunu iddia edenler ve savunanlar var. Gerçek şu ki, Türkiye tarım konusunda rekabet gücünü tamamen ve çoktan yitirmiştir. Türkiye’nin 1/23’ü büyüklüğündeki Hollanda 92 milyar Euro tarım ihracatı yapıyor ve bu alanda ABD’den sonra ikinci sırada. Biz ise ancak 20 milyar Euro tarım ihracatı yapabiliyoruz. Dünyadaki her 8 zeytin ağacının birine sahip olan Türkiye, son dönemde Tunus ve Suriye’den zeytinyağı ithal etti. Ülkede 32 milyon kredi kartı borçlusu var. Vatandaşın bankalara olan 2002 yılında 6 milyar 605 milyon olan toplam kredi ve kredi kartı borcu, 2018 başında 541 milyar 7 milyon liraya kadar yükseldi.

Ekonomik büyüklük olarak ilk 20’de olabiliriz ama insani gelişme endeksinde 64. sıradayız (Yunanistan 31. sırada). Dijital rekabet gücü endeksinde 63 ülke arasında 52. sıradayız. Bir toplumun nitelikli üretebilme kabiliyetini belirleyen küresel beşeri sermaye endeksinde ise 157 ülke arasından 53. sıradayız.

Muazzez Ersoy’un “Avrupa’dan daha öndeyiz ama bugünlere gelmek hiç kolay olmadı. Sıkıntıları, zor günleri hep birlikte göğüsledik, hâlâ da göğüslüyoruz” ve Cemil İpekçi’nin ise “Türkiye’nin ekonomisini bozanlar, edepsiz ve terbiyesiz insanlar” şeklinde oldukça üst düzey yorumları kendi gök kubbemizde yankılanırken, maalesef Hazine ve Maliye Bakanımız Berat Albayrak’ın şu sözlerini de aynı klasmanda değerlendirmek durumundayız; “Devletin bilançosu, kasası, gelir-gider denge ve düzeyi belki tarihinde hiç olmadığı kadar güçlü”.

2007-2008 krizinde Türkiye %5’e yakın daralmıştı (%4,7). 2019-2020’de de benzeri bir daralma yaşayacağımız aşikâr. Tabii aynı zamanda global bir krize denk gelirsek, sıkıntı büyüyebilir ve daralma artabilir. Ya yukarıdaki beyanlar ile ifade edilen türde hayal dünyasında yaşamaya devam edeceğiz, ya da kendimize gelip krizden bir an önce ve en az hasarla çıkmanın yollarını arayacağız...