Cümleyi nereden kurmalı, onca karmaşaya inat bir yol bulursun yürümeye, ancak kimi zaman bir şey olur ve sen kalakalırsın. Geceden bu yana birçok insan bu duyguları yaşıyor. Pozantı’da yaşanan vahşet hafızalarda diri, bu defa Pozantı’da yaşanan vahşetin benzerinin “Antalya L Tipi Cezaevi ikinci Pozantı mı?” başlığı ile Antalya’da yaşandığına dair haberler düşmeye başladı. Bir ay önce tahliye olan ve ismini açıklamak istemeyen eski bir mahkûmdan hepimizi ürperten açıklamalar geldi. Bu açıklamalar ilk olarak dün İstanbul/DİHA’ da paylaşıldı. Daha sonra başka siteler ve de gazeteler buradan haberi paylaştılar.

Adının açıklanmasını istemeyen kişinin verdiği bilgilere göre; M.L.B. ve Pozantı’dan sevk edilen S.Ö. adlı çocuklar hem önceden kaldıkları çocuk koğuşunda hem de 18 yaşını doldurmalarının ardından yetişkinler koğuşunda defalarca tecavüze uğradılar. Daha 2012 tarihinde Adana/Pozantı Cezaevinde yaşananlar hafızalardayken bu defa benzer bir şeyin tekrardan yaşanıyor olması kaygıları ciddi bir şekilde çoğaltmakta. Aylarca aynı koğuşta kaldığı biri tarafından tecavüz edilmek nasıl bir duygudur. Düşünmek bile bu kadar insanı acıtırken sana tecavüz edenle aynı ortamda o kadar çok zaman birlikte kalmak. Ve kimse “bilmiyor”, gardiyanlar, müdür, savcı, yani devlet “bilmiyor” nelerin olup bittiğini. Korkunç olan ise bu bilmeme haline, sessiz kalma haline devam ediliyor olması.

Cezaevi koğuşlarında kurulmuş bir sistem var. Bu sistem devletten aldığı destek ile içeride şiddetin her türlüsünü üretmeye devam ediyor. Bu şiddetlerin en korkunç olanı ise şüphesiz bedenin üzerinde yaşanan o tepinme halidir. Devlet bütün iktidar organları ile bunu en aleni şekli ile devam ettirdiğinden, devlet ile görev paylaşımına girenler de aynı şekilde devam ediyorlar. Medya tarafından “taş atan çocuklar” olarak ifade edilen bu çocuklar bu ülkede yaşanan korkunç adaletsizliklere, devletin ürettiği baskı ve de şiddete karşı tepkilerini koydukları, sokaklarda oldukları, baskı/zulme karşı meşru savunmalarını yaptıkları için devlet tarafından korkunç işkencelere tabi tutuldular. Mahkemelerde adil olmayan bir şekilde yargılandılar ve onlarca yıl verilen cezalar ile cezaevlerine konuldular.

Biliyoruz; devlet siyasi talepler ile itiraz haklarını kullanan, eylem için sokaklarda olan, çeşitli örgütlerde faaliyet yürüten insanları cezaevlerine koyduktan sonra da hiç boş durmuyor. Bundan dolayı cezaevlerinde açlık grevlerinin biri biterken yenisi başlıyor. Özellikle Kandıra F Tipi cezaevinde uygulamalar aynen devam ediyor. Devlet itiraz haklarını kullanan insanlara karşı korkunç bir kin besliyor, bu kin ve öfkenin aynısını da kendisinin kurduğu erkek egemen sistemi ile özellikler erkek yurttaşları arasında paylaşıyor. Cezaevlerinde yaşanan tecavüzler bunun göstergesidir. Açığa çıkanlar bir tarafa aslında böylesi vakaların oldukça çok olduğuna dair de ciddi kaygılar var.

Basın/medyada ise özellikle de ana akımda, ciddi bir sessizlik devam ediyor. Neyin açıklanması bekleniyor, ya da yaşanan vahşetin haberini yapmak için kimden demeç bekleniyor. Kravatlı, her şeye rağmen “dik” duran bir “yetkili” çıkıp bir şey söylemeden böylesi durumların haberleri yapılmıyor. Ve diğer acı bir durum; Antalya’da yaşayan insanlar. Basına böylesi bir haber düşer düşmez neden kimseler o cezaevinin kapısını çalmazlar, ‘bu cezaevinde neler oluyor?’ diye sormazlar. Bizler ne bekliyoruz, böyle bir vahşetin üzerine gitmek için. Bu kez da acaba/ama’lar ortalıkta dolaşıyor. Ne olacak, sen acele davran, varsın bu defa da senden sonra birileri daha çıkıp açıklama yapmasın.

Empatiye hiç çağırmıyorum, anlamak için kendimizi kimsenin yerine koymayalım. Bir durum var ve bizler buna karşı ne tür bir tavır içindeyiz? Öbürünü, berikini bir tarafa bırakalım. Dün İstiklal caddesi bir kez daha polis işgalindeydi. Yaşanan resmen bir komediydi. Ellerinde flama sopası ile caddeye inen birkaç insanın arkasında yüzlerce robokop dolaşıyordu, bir o yana bir bu yana. Sonra saldırdılar ve gözaltına almak istediler. Hemen orada insanlar, “niye alıyorsunuz, niye bu saldırı?” diyerek araya girdiler, “polis defol” diye sloganlar attılar ve polisler adeta ne yaptıklarına şaşarcasına geri çekildiler bir an. ‘Antalya’da çocuklarımıza tecavüze devam ediyorlar ’ haberini aldıktan sonra neden o cezaevinin kapısına yüzlerce insan “burada neler oluyor?” diye toplanamıyoruz. Ve bir gün geçti haberden sonra neden hala bir yerden bir açıklama yok… neden… neden… neden…

İşte belki de bizlerin “hele ne olduğunu anlamaya çalışalım” aralığında bu ırkçı/ militer/ faşist sistem bedenlerimiz üzerinden kendisine yeni iktidar alanları oluşturmaya devam ediyor. Bir defa da geç kalmayalım! Unutmayalım ki bizler gece uykumuzda uyurken bu ülkenin nemli, karanlık köşelerinde birileri korkunç acıların içine atılıyor.