Çok uzun zamandır bu kadar heyecanlanmamış, bu kadar merakla ekranlara yapışıp skor bekleyen futbolseverler gibi hop oturup hop kalkmamıştık.
Bu toplumu en çok tahrik eden, iktidarın en tepesindekiler arasındaki itiş-kakışı izlemektir.
Hükümet ile cemaat arasında bıçakların çekilmesi de kanımca toplumu ürkütmekten çok, kaşıntılı bir heyecana gark ediyor.
Böylesi yüksek soluklu bir dramanın yanında ‘Muhteşem Yüzyıl’ın sözü mü olur?
Başbakan ne diyecek? Çelik’i dinledin mi? Çapkın ne biçim nal topladı? Ama Büyükbaba Fidan’ı evine çağırdı.
Birkaç gün içinde kaç bölümünü izledik. Daha da izleyeceğimize bakın. 

Meselenin özünü anlamak 
Şimdiye dek bu konuda yegâne aydınlatıcı yazarın Ali Bayramoğlu olduğunu belirtmek zorundayım. Onun yazılarını okumadan sıradan bir ölümlü olarak olan bitenden fazla bir şey anlama imkânımız yok. Bu nedenle alıntıyı uzun tutmaktan çekinmiyorum:
“...’saray içi iktidar savaşı’nda ‘belirleyici olan’ politik görüş farklıklarından çok, cephe kazanma ya da devlet içinde etkili yer tutma meselesidir. Politik görüşler aslında bu arayışa göre şekillenmektedir.
İktidar kavgasının ayaklarından birisini oluşturan, ‘otonomlaşma eğilimi taşıyan’ polis ve yargı merkezli son derece etkin bir gruptur.
Ona bu etkinliği sağlayan ise kurucu unsurlarının aynı düşünce dünyasından geliyor olması, polis ve yargının yeni yasal yetkileri, özel yetkili savcılık ve mahkeme yapılanmaları, en nihayet devlette ‘savcı polis ilişkisini ters yüz eden polis devleti işleyişi’dir.
Nitekim, Ergenekon, KCK ve asker meselesine ilişkin tüm adli soruşturmalar genel ve sistematik takip yetkisine sahip ‘polis istihbarat birimleri’ tarafından yürütülmekte, gerek politik kimlikleri gerek hukuki konumlarıyla savcılar ‘yönlendirici ve denetleyici’ değil, ‘onaylayıcı ve meşrulaştırıcı’ bir işlev görmekte, polis-yargı ikilisi bu yolla pek çok konuda adeta politika üreticisi haline gelmektedir.
Daha da öte, bu yapı Ergenekon, Balyoz, KCK gibi soruşturma ve kovuşturmalarla güçlenmekte ve sınırları aşan güç kullanma imkânlarına kavuşmaktadır.
Nitekim ‘asayişçi anlayış’ onların zihniyeti kadar, varoluş ve güçlenme araçlarını ifade etmektedir. Ve ülkedeki otoriterleşme eğiliminin kaynaklarından birisini oluşturmaktadır.”
Bayramoğlu’nun tamlamasıyla ‘saray içi’ iktidar mücadelesinin izleyicileri olarak maruz kaldığımız durumun altını çizmek istiyorum.
Olan biteni biraz olsun anlayabilmek için gazetelere, televizyon haberlerine akın eden yurttaşların karşılacağı nasıl bir malumat dilidir?
Öncelikle muhafazakâr dünyanın başımıza seriliveren nevzuhur postu, strateji-araştırma uzmanlığıdır.
Her biri nedense fevkalade ateşli ve nasılsa fevkalade tarafını ve misyonunu müdrik strateji dernekleri uzmanları, ekranın arkasında 24 saat geçiriyorlar. Programdan programa koşup bizi engin fikirleriyle aydınlatıyorlar.
Dillerinde en ufak bir sivillik emaresi yok. Hal ve tavırlarında bir araştırmacı profesörden beklenecek şuncacık sükûnet ve ağırbaşlılık yok.
En önemlisi her biri devlet adına, devletin ta kendisiymiş gibi konuşuyor.
Onların karşısında olasılıklar, şahsi tahminler, yorumlama gayretleri hep yenilgiye uğruyor.
Bize namütenahi ‘devlet olmayı’ anlatıyorlar.
Bu arada çatışan güçlerin kim olduğu konusunda da ser verip sır vermiyorlar. Biz ölümlülerin o kadarını bilmeye hakkımız yok henüz. 
Karşılarında birkaç gazeteci. 

Olan biten nedir? 
Kimi yandaşlıkla malul gazeteciler, durdukları yere göre asıp kesiyor ama olan bitenin adını koymaktan fevkalade çekiniyorlar.
Saray içi iktidar çekişmeleri patlak verdiğinde kendi yerlerinin aşağıda, mutfakta, bulaşık teknesinin yanı başında olduğunu biliyorlar. Çekişen tarafların adını zikretmek doğal olarak işlerine gelmiyor. Ortalık bir durulsun diye bekliyorlar.
Savaş hali, hayatı bir güvenlik meselesi olarak görmek işte tam da bu sonucu doğurur.
Yargıyı bir silahlıdan alıp bir başka silahlıya verirsen; umursamadıklarını, düşman bellediklerini hizaya getirmişliğin gücüyle o silah günün birinde sana dönebilir.
Sürekli silahlarıyla oynayanlar sonunda birbirlerini vurabilirler.
Devlet öyle olmalı, böyle olmalı diye ahkâm kesenlere bakmayın. Devletin iyisi-kötüsü, sığı-derini olmaz. Devlet, bizatihi çeşitli suç ortaklıklarından örülü bir mekanizmadır. 

Tepinmenin yordamı 
Ama zulmü dünyaya örnek olan devletimiz yönetme-dengeleri gözetme kısacası hukuk konusunda pek zayıf olduğu ve her devirde kimi iktidar açlarının çatısı olduğu için bu çatışma da ayyuka çıkmış oldu.
Duvarlar ince olduğu için bütün kavgayı alt kattan dinledik.
Nicedir özel yetkili mahkemelerin tırnaklarından yaralanıyor, yaralananlar için feryat ediyoruz. Hükümet “Yargıya karışamam” diye onurlandırıyor onları.
Şimdi polis hukukunun kendilerine kadar uzanmış tırnaklarını törpüleyip yola devam edecekler. Tek maddelik bir yasa değişikliği önermişler şıpınişi. Bu çatışmadan Kürtler, emekçiler, yoksullar, azınlıklar ve onların yanında saf tutanlar için hayırlı bir şey bekleyenler büyük aymazlık içinde. Üst katta kıyameti koparanlar, bizim üstümüzde tepinmenin yordamı konusunda anlaşamıyor. Bize doğrultacakları silahı kapmak için itişiyorlar.