Gezi Direnişi ile artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını beyan eden kendince muhalif bir çoğunluğun Gever’de (Yüksekova) yaşanan katliamdan sonra daha da netleşen kafa karışıklığına hitaben, tüm sisteme ve iktidar yanlılarına hitaben… Sözüm hem meclisten içeridir hem de dışarıdır…

Gezi’de “ağaç” için başlatılan ve daha sonra “isyan” evresine geçen direniş günlerinde havada uçuşan ne çok söz vardı… Bilmem hatırlar mısınız?

-mışlı ve mişli zaman dilimi ile tarihi sorgulayanlar, –dılı geçmiş zamana geçememeleri aslında yaşananlara yarım yamalak itibar ettiklerini hatta inanmadıklarını bu haliyle beyan ederler. Misal “yıllardır doğuda neler yaşanmıştır” diye seslendirilen cümle “yıllardır Kürdistan’da neler yaşandı” olmadığı sürece “Gezi Ruhu”nu “geldiysen üç kere masaya vur” repliği ile çağırırsın…

Hadi biz anladık sistem aynı sistem ,ezber aynı ezber.. haydi diyelim devlette devamlılık esastır. Peki Gezi’den sonra “biz çok değiştik“, “yaşasın halkların kardeşliği” gibi gibi kelamları havaya sallayanlar,”way biz çok değiştik, way medya bizi keklemiş yıllarca, şimdi Kürtleri daha iyi anlıyoruz“ diyenler; şimdi size vicdan değerinde bir soru soracağım.

Gezi’de sana sıkılan gaz ile kafana vurulan jop ile, bedenine gelen plastik mermi ile, toprağa düşen canlar ile Gever’de olanlar arasındaki vicdan farkı nedir?... Seni görmeyen medya ile Gever’i görmeyen medya arasındaki fark nedir? Biliyorum cevabına döşeyeceğin onlarca “ama”n var… (AMA) Anlayın yani Gezi piknik alanı değildi..

Hadi yukarıdaki paragrafa konu olanları anladık, ya sosyalizmden dem vurup devrimi kafasının içinde üç beş kitap veya kelime ile yaşatanlar, yıllardır iki slogandan öteye gidememiş, bir halkın mücadelesine mikro deyip içselleştirdiği makro milliyetçiliği görmeyenler, bununla yetinmeyip pratik ve kitle anlamında nerdeyse tek haneli rakamda kalıp akıl satanlar, emek üzerine siyaset geliştirip emeğin yok sayıldığı bu zamanda seslerini çıkaramayanlar, diksiyon ve artikülasyon hesabı yapıp insana bilinç biçenler, yine Gever’de kısmi suskunluk yaşayanlar, sizin süreçten anladığınız aslında şimdiye kadar hiç anlamadıklarınızdır. Biliyorum bu cümleyi de anlamadınız. Tekrarlayalım cümleyi “gidin bir ssklı işte çalışın”…

“Aylardır analar ağlamıyor” diyenler, “Fırat’ın kenarında bir koyun kaybolursa hesabı benden sorulur“ aforizmasını dilinden düşürmeyenler, her meseleye 4X4’lük felsefe ile çözüm getirenler, inanç sorununu isim ile çözenler, iktidar olmanın her kolaylığına sahip olanlar; Gever’de yaşanan ölümlerden ne kadar sorumlusunuz ya da akabinde devam eden şiddetten ne kadar alınıyorsunuz? Veya soruyu şöyle soralım “bu fikir ve zikir eyleminde kimi kandırıyorsunuz” hacılar…

Gever’de yaşanan ölümlerden sonra devletin, dilinin değişmediği, süreci sadece kendi keyfi ile değerlendirdiğini göstermektedir. Eğer yaşanan bu olaylar bir provokasyon ise iktidar sahibi ağabeylerin çakma ve eski görüntüler yayınlaması yerine iki Kürdü infaz edenleri bulması gerekirdi.

Süreç dediğimiz durum; ciddiyetle, acilen iktidar tarafından sahiplenilmez ise yakın zamanda İbo’nun doğacak yeni çocuğuna sadece isim olur…

Bilinen memleket gerçeklerini bavulda arayanlar, kaset ile yönetime talip olanlar, sözde kelimesini çoklukla kullananlar, dershanelerden mitolojik tarih çıkaranlar, paralel iktidarlaşanlar ve çakma mağduriyetlerden iktidarını güçlendirenler aslında aynı cümlenin aynı öznesi… Ve bu özne Gever’de ve sonrasında yaşanan şiddeti ,sürece ve gerçek hukuka uygun bertaraf etmezler ise nerdeyse son nefesi kalmış süreci bitireceklerdir…

Yine süreç başlangıcında ve aksak devamında ha bire tam tam sesleri çalan zatlar isterlerse tarafsız bir sahada duygu boşalması için savaşabilirler, tutan yok... Savaş dediğimiz şey ne klavye sesine benziyor ne de mikrofon sesine…

17.500 faili meçhulü çözememiş devlet ya da iktidar, hadi Gever’deki katliamın faillerini bul da süreç işlesin…