"Adalet kutup yıldızı gibi yerinde durur ve geri kalan her şey onun etrafında döner" demiş Konfüçyüs efendi. Hiç kusura kalmayasın Konfüçyüs efendi, gel gör ki bizim ülkede kutup yıldızının yerini ampul aldı. Sana sen diye hitap edeceğim bilginin samimiyetinden dolayı, bilesin. Şimdi sen bu sitemime belki alınacaksın belki de içinden kızacaksın, diyeceksin “Yaw ben bu sözü söyleyeli ne kadar oldu siz hala anlamadınız mı? Akıllarınızı akıllı telefonlara mı yüklediniz?”

Valla inancın gelsin diye yazdığın “Lun Yu” kitabına yemin olsun durum bundan ibaret. Diyeceksin nasıl? İstersen kısaca anlatayım.

Kütüphane koluna giden öğrenci yalnızlığı yaşadığımız şu günlerde; Efendim çok uzun zaman önce değil senden yaklaşık 2500 sene sonrasından söz ediyorum. Öyle çok geriye gitmeye gerek kalmadan kısa ve öz; neden ampulle aydınlandığımızı kısaca özetleyelim.

Burada anlattıklarımın ve anlatacaklarımın değişik versiyonları fazlasıyla daha önceden yaşanmıştır, bunu da bil.

Bizde ayıptır söylemesi 7 Haziran 2015 tarihinde bir seçim yapıldı ve “O” başkan olamadı. Aslında hikayenin özcesi çok önce ama biz sonrasına bakalım. Neyse güzel abim ne olduysa ondan sonra oldu. Birden savaş uçakları havalanmaya başladı, derken güzel ülkemizin birlik ve beraberliğe muhtaç olduğu o bitmeyen günlerde Kürtlerin yaşadığı bölgede ben diyeyim Kürdistan, işine gelmeyen okuyucu desin doğu ve güneydoğu bölgelerinde; ormanlar yanmaya başladı, sonra evler.. Sonra bir baktık insanlar ölmeye başladı. Senin kutup yıldızının parlaklığı zaten ortadan kaybolmuştu. Senin anlayacağın yıldız fıs olmuştu. Fıs nedir diye sorarsan; Fıs olmak; Solcu takılıp Marx efendinin ekmeğini yiyip savaşta insanlar ölürken ve bir halk var olma mücadelesi verirken taraf seçmede kem küm edenlerin çay bahçesinde bir çayla saatlerce masada devrim yapmasıdır veya Latin Amerika gerillasına övgü dizip Rojava’yı Latin Amerika’ya taşıyamama halidir.

Derken ölen insan sayısı artmaya başladı. Biz belki kutup yıldızının feri sönememiştir belki aydınlatır sandık, belki de ateş almaya gitmiştir dedik ama hepsi boşuna.

Efendim birden linçler olmaya başladı hem de bütün dünyanın gözü önünde. Linç eden çok değerli kardeşlerimiz ne yazık ki herhangi bir savcı ya da hakim tarafından ne sorgulanmış ne de cezalandırılmıştır. Neyse olabilir canım gözden kaçmıştır, korkudan değil dedik sonra parti binalarını, işyerlerini yakma, yağma ve linçler birlikte yapılmaya başladı. Bu yağma, yakma, linç eylemini yapan kardeşlerimizi güvenlik güçleri engeller diye beklerken çok duygusal anlar yaşandı ve tabii ki engellenmedi. Parti binaları kutup yıldızını kıskandıracak derecede alevlerle yanıyordu. İnsanların işyerlerinin ve bir kitapçının yangınını görseydin wallahi bayrağı alır sen de koşardın. Çünkü ne engelleyen polis var ne de devlet.

Misal, güzel şehrimiz Muğla’da bir insanı linç edip heykel öptürdüler. Açılan davada linç edilen insan suçlu çıktı. Niye? Çünkü ölseydi kurtulurdu adaletin pençesinden. Misal linçi yapan insanların gündelik hayatta onlarla aynı havayı soluduklarını ve bir sebeple o şiddetle tanışabileceklerini düşünmüyorlar. Düşünmeyen kim; alkışlayan ve susanlar.

Neyse güzel abim sadece bunlar olsa iyi.. Hani insanız ya bekliyoruz, umut ediyoruz belki senin yıldız parlar bir şey olur. Belki bir hukuk insanı bir şey yapar, dur der. Olmadı güzel abim.

Derken Cizre denen yerde 10 güne yakın bir ambargo hali başladı, hani yanlış anlama senin kutup yıldızı sanırsam Cizre’de tamamen fıs oldu. Bak güzel abim sıkıldıysan başka bir şey anlatayım.

İstersen börek açmayan kadınların başına ne geliyor onu anlatayım mı? Olmadı “Gezi dersem çık, Cizre dersem çıkma” diyenleri anlatayım. Hıı?

Peki sana Kürt sorunu yoktur diyenlere inat halen var babında bir iki örnek vereyim mi? Misal hiçbir ulusal kanal ya da ulusal radyoda Kürtçe tek kelime ne yayın ne şarkı duyabilirsin, öyle ya kardeşiz. Nasıl olsa artık anadilde ağlayabiliyor analarımız. Sanki daha önce Kürtçe üzülüp Türkçe ağlıyormuşuz gibi bir zekayla karşı karşıyayız.

Efendim? Ha tamam meseleye döneyim.

Efendim şimdi Cizre’de 20’den fazla insan öldürüldü, bak ama ölmedi öldürüldü. Önce siviller ölmedi dediler, sonra 35 günlük bebekten tut 75 yaşında çöpten ekmek toplayana kadar “teröristler” öldürüldü dendi, yani biz öldürmedik kendi kendilerini öldürdüler dediler. Her inkardan sonra yalan yüzlerine çarpınca başka bir seçeneği işaretliyorlardı. Ama hiç sorgulamadılar. Küçük çocuklara kurşun sıkanların gerçek hayatta onlarla yaşayacaklarına ya da yaşadıklarına. Taranan evler ve insanlar, susuzlukla düşürülmeye çalışılan bir irade ve bütün karanlığa karşı dik duran bir halk. O arada senin kutup yıldızını piç eden diğer hukuksuzlukları anlatsam valla hem sözünü hem de kitabını kendin toplatırdın.

Peki sen ampul aydınlığı nedir bilir misin?

Ampul aydınlığı; kendi dışında herkesi karartan aydınlıktır. Kendi dışında herkesi suçlu ilan eden aydınlıktır. Bu gün söylediğini yarın inkar edip tersini söylemektir abi.

Ha bir de barış sürecine karşı olup barışı nasıl getireceklerini bilmeyen lakin silah sesinden sosyal demokrasi medeti umanlar var ki; onlar da senin kutup yıldızının sönmesine az katkı sağlamadılar.

Neyse çok değerli fikir insanı abim; eğer Şirin’in Ferhat’ı yaşasaydı bu sistemde kesin müteahhit olurdu diyeyim sen rantı anla!! Velhasıl Cizre’de yanan ateş halen sıcaklığı ile kavurmaya devam ediyor. Bu ateş sadece senin kutup yıldızına ulaşmıyor. Müthiş bir hukuksuzluk söz konusu. Yapılan bunca hukuksuzluk ve buna karşılık bir yaptırım olmaması bir yana akıl almaz bir derin sessizlik daha çok yakıyor insanı. Sen kutup yıldızı diyorsun ama biz mumla bir savcı arıyoruz. Senden sonra çok şey değişti sevgili abim anadilini konuşan insanlar sokak ortasında öldürülmeye devam ediyor anlayacağın. Daha nice hukuksuzluk var şimdi ben anlatırsam sen insanlık tarihinden de ismini silmeye çalışırsın. Katırların intihar ettiğini söyleyen yetkili ile ona inananları duyma ama sen.

Sana ana akım ve yandaş medyanın yaptığı sansürleri, görmediği haberleri ve kan üzerinden yaptıkları ajitasyonu anlatırsam, hatta totaliter bir yapının medyaya giydirdiği postalları görsen bir de o postalları hevesle giyenleri görsen elindeki çayı bırakır barutu bulan kardeşlerine eleştiri dolu kitap yazardın.

Mezarları bombalıyor fikrine hayran olduğum abi. Düşün hırsın yarattığı iktidar psikolojisini.

Ha bir de 40 yıldır Kürt sorunu nedir diye soran bir aydın ve sanatçı takımı var ki; düşün abi 40 yıldır anlamamış şimdi anlamayı bekliyor yetmiyor halen soru soruyor..

Şimdi sen diyeceksin ki Mihail Bakunin efendinin sözüne mi geldik hukuk babında. Yok valla bizimkisi küçücük tabutlara giren çocukların hesabını sormak azıcık. Unutmayasın ki iradesi ile direnenler kendi kutup yıldızından tüm insanlığı aydınlatır.

Kusura kalmayasın biraz daha Kürt sorununu konuşursak sen de halaya duracaksın diye korkuyorum. Yani dert çok ve yazı kısa olmalı. Bu sohbetimizin ana derdi kendi yaramıza kabuk bağlamaktır. Sen yine de fikrini sıcak tut Konfüçyüs abim. Direnenlerin yaktığı ateş elbet senin kutup yıldızını da aydınlatır. Kısacası biz “Savaş”ı erkek ismi olarak analım derken “Barış”ı sadece erkek ismi olarak anmaya başladık.

Kelimelerimi döndürdüğüm kadarı ile kutup yıldızının nasıl ampule döndüğünü sana yaşatmaya çalıştım.

“Devletin hazinesi adalettir” KONFÜÇYÜS; abi sus istersen ayakkabı kutularından girip gemiciklere geçmeyelim.