İstanbul Barosu’nun eski başkanı avukat Turgut Kazan, neredeyse elli yıldır avukatlık yapıyor. Bu günlerde Turgut Kazan’ın avukatlık yapması yargı eliyle engellenmeye çalışılıyor. Şaka değil, özel yetkili bir mahkemede gerçekten bunu isteyen bir dava açıldı Kazan’a.
Geçenlerde HSYK hakkında bir açıklama yaptı. Bu açıklamayı kamusal bir tartışmanın başlamasına katkı olsun diye burada aktarıyorum. Turgut Kazan’ın açıklaması hakkında gelecek cevaplara da manalı ve mantıklı oldukları sürece bu köşede yer vereceğim. Söz savunmanın:
“Yargı bağımsızlığı konusundaki eleştirileri, kendilerine ve yargıçlarımızla savcılarımıza haksızlık sayan HSYK ve Adalet Bakanı, Kılıçdaroğlu’ndan özür beklediklerini belirtiyor. İddiaya göre kurulun büyük çoğunluğu 11 bin yargıç ve savcı tarafından seçilmiş ve kurul da ‘önceki yıllarda görülmediği kadar şeffaf bir ortamda’ Yargıtay üyelerini seçmiş. Eleştirilerin haksız olduğu, bağımsız ve tarafsız yargıyı yıprattığı öne sürülüyor. Dolayısıyla HSYK’nın bu açıklamasını cevaplamamız gerekiyor. 

Siyasi iktidarın tercihi
Evet, HSYK üyelerinin büyük çoğunluğu yargıç ve savcıların oylarıyla belirlenmiştir. Ama propaganda yasak olduğuna ve 11.000 seçmenin alfabetik sıraya göre dizilmiş 167 adayı tanıma imkânı bulunmadığına göre koskoca Türkiye’nin bütün il ve ilçelerinde 114, 64, 104, 117, 133, 87, 22, 101, 21, 151 ve 127. sıradakilerin 6000/5000 oy alması nasıl izah edilebilir? İşte, bu sorunun cevabı, Sayın Kılıçdaroğlu’nun Meclis’te okuduğu, Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Orhan Gazi Ertekin’in kitabında verilmiştir. ‘Yargıçların Eşekli Demokrasiyle İmtihanı’ bütün kitapçılarda satılıyor. İnsanlar alıyor, okuyor, nasıl bir seçim yapıldığını görüyor.
Nitekim, bu anlı şanlı seçimden sonra, müsteşarlık boşalınca, Birol ERDEM’in hemen bu göreve getirilmesi, bakanlıkla/HSYK ilişkisinin çok açık göstergesidir. Unutmayalım ki yeni HSYK 25.10.2010’da ilk toplantısını yaptı. 01.11.2010’da 190 kişilik kararname taslağı sunulmuştu. Üç gün çalışıldı. 05.11.2010 günü kararname yayımlandı. Günde 8 saat çalışılmış olsa, 1440 dakika ediyor. 11.000 yargıç/savcı bulunduğuna göre, dosya başına 8 saniyeden az süre düşüyor.
Kurulun, yeni göreve gelmiş kişilerden oluştuğu düşünülürse, bir liyakat araştırması yapılmadığı, siyasal iktidarın tercihlerinin ağır bastığı kolayca anlaşılır. 

Blok oy kullanımı
Yargıtay/Danıştay üyelerinin seçiminde de 6110 sayılı yasa 14.02.2011 günü Resmi Gazete’de yayımlanıp yürürlüğe girmiştir. HSYK, bu yasa uyarınca 15.02.2011 günü seçim usullerini belirledi. Ve 24.02.2011 günü, kendi açıklamasına göre 4988 adaydan Yargıtay’a 160 üye, 544 adaydan Danıştay’a 51 üye seçti. Yani, günde 8 saatten, 6 işgünü 48 saat, 2880 dakikada, toplam 5532 adayın dosyasını inceleyip seçilecekleri belirledi. Ve dosya başına 31 saniye düşen bu liyakat değerlendirmesinden sonra, evet Yargıtay’da/Danıştay’da blok oy kullanıldı. Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen yeni üyeler, nereden/nasıl tanıyorlarsa, aynı başkan adayını destekleyip, ilk turda sonuç alınmasını sağladı. 

Seçim sonrası açıklama
Her iki sonucun doğru değerlendirilmesi için, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.11.2009 gün ve 2009/4-453-553 sayılı, Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili kararındaki muhalefet şerhine bakmamız ve Danıştay Başkanı’nın hemen seçimden sonra yaptığı açıklamayı okumamız yeterli olacaktır.
Ayrıca, sözünü ettiğim bu YHGK kararından sonra, Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 16.06.2011 günlü kararı, yargı bağımsızlığının eşsiz bir örneğidir. Başta hukuk fakülteleri olmak üzere, bütün hukukçular bu YHGK kararı ile Bursa kararını mutlaka incelemeli ve HSYK da yarattığı olumsuzluğu fark edip milletten özür dilemelidir.”