Bir salgınla karşı karşıya kalınmış ve bütün dünya can korkusu yaşamaktadır. Özgür insanların, kendilerini korumak için her türlü imkâna sahip olmalarına rağmen, yüz binlerce hasta ve binlerce ölüyle baş başalar. Daha nereye varacağını da bilememekteyiz. Her türlü kişisel sağlık koşullarına sahip olabilecek özgür insanların bile içi rahat değilken; cezaevlerinde mahkûm olmak, kişisel temizlik koşullarından da sağlık koşullarından da asgari ölçüde yararlanmak oldukça güç.

Devlet, varlıkta da, yoklukta da, sağlıkta da, hastalıkta da, özgürlükte de, özgürlüğünü kısıtladığında da vatandaşlarının yanındadır. Suçlu diye, ceza aldı diye hiçbir mahkûmun hastalığı, kendisine ceza unsuru olarak dayatılamaz. Koşullarla cezalarını daha da ağırlaştıramaz. Bu vesileyle olsa gerek, devlet her koşulda vatandaşlarının sağlığını ve güvenliğini düşünerek, cezaevlerindeki hükümlülerin cezalarında indirime gitmek üzere infaz yasa tasarısı hazırlamıştır.

İnfaz yasa tasarısı tartışılmaya başlanmıştır. Eski hastalıklı zihniyetlerin hortlayarak ayırımcılık yapması en büyük endişedir. Ayırımcılık, tartışma düzeyinde ve ceza indiriminden faydalanacaklar düzeyinde dikkat çekmektedir. Tartışma düzeyinde derken, iktidarın; muhalefetin ve STK’ların önerilerine kapalı olma-kabullenememe tahammülsüzlüğünü kastediyorum. Katkı olarak sunulan bir bilgi ne kadar doğru ve gerekli olursa olsun, iktidar çevresinden gelmemişse dikkate almama hastalığı, maalesef koronadan çok daha önce bulaşmıştı iktidar bürokrasisine.

Konuyu kendileri açıp kendileri tartışacaksa, muhalefetin ve diğer kurum ve kuruluşların fikirlerine kapalı olunacaksa, tasarının iyileştirilmesi beklenemez. Oysa hazırlanan tasarının tartışmaya açılmasının temel amacı, eksikliklerin verilecek desteklerle tamamlanması ve en yararlı hale getirilmesidir.

Yine tasarı hâlâ tartışılırken şu suçtan yatanlar yararlanamayacak, bunlar yararlanacak gibi adaletten uzak tartışmalar duyulmaktadır. Yasanın ilk halinden anlaşılacağı üzere, siyasi hükümlüler yine sınıfta kalmış olacak. Adi suçlular, uyuşturucu kaçakçıları, torbacılar, çocuk tecavüzcüleri, çete liderleri, katiller gibi suçlular ise sınıf atlamış olacaklar.

Bir suç devlete karşı işlenmişse affedilemeyeceğini belirten bir yasa ya da yasa maddesi var mı? Varsa da kabul etmiyorum. Kişi haklarının gaspı vb. suçlardan hükümlülerin devlet tarafından affedileceğine hükmeden bir yasa maddesi var mı? Hayır yok.

Kişilerin hak gaspına, can veya mal kaybına sebebiyet verdiği için hüküm giymiş kişilerin aldıkları cezadan dolayı, kişiler arası hasımlığı sona erdirdiğini unutmamak gerek. Zarara uğrayan tarafın, suçlunun aldığı ceza sebebiyle adaletin tecelli ettiğine olan güveninden, kendisi ayrıca cezalandırmayla uğraşmamakta, düşmanlık sürdürmemektedir. Devletin, cezaevlerinin yetersizliğini ya da siyasi çıkarları ve ya başka sebepleri ileri sürerek genel af veya kısmi af düzenlemelerinde, adi suçluları, öldürme ve yaralama suçlularını affetmekten imtina etmediği, rahat davrandığı görülmektedir. Söz konusu bu suçluların affedilmesinin zarara uğrayan tarafın rızasının alınmasını gerekli kılar. Yargısal yetkileri, af kanunlarıyla geçici olarak fesh eden hükümetler, yaptıkları bu aflarda karşı tarafa tazminat ödemek zorunda olmalıdır. Eğer af uygulamak isterse, kendisine (devlete) karşı işlenmiş suçlarda dilediği kadar af uygulayabilir. Yani, vatandaşın elinde avucunda ne varsa kaçırmış; perişan edilmesine sebep olmuş suçluyu devlet affedecekse, vatandaşın parasını da iade etmelidir. Bir katil affedilecekse, öldürülen kişinin diriltilmesi devletin sorumluluğunda olmalıdır. Ölüyü diriltemeyeceği kanaatinde olan bir devlet, kişilerin rızasına bağlı olan konulara karışmamalıdır. Yani, devlet mağdur kişinin haklarını korumak için suçluyu cezalandırır; aynı suçlu affedilirken mağdur da cezalandırılmış olmuyor mu? Ancak devlet vatandaşları ‘kul’ olarak kabul ediyor ise, hak hukuk gözetmeden-elbette hiç kimseye sormadan kullarına af buyurabilir.

Oysaki devlet, kendi tüzel kişiliği alanında olan suçluları asla affetmekten bahsetmez. Devletin kişisel alanına girdiğini işaret ettikleri siyasi suçlulardır. Bu nasıl suç? Birinci örnek: bir kişiyi öldürdünüz. Hükümlüyken bir af çıkıyor. Bu aftan yararlanıp yararlanamayacağınız, öldürülen kişinin yakınlarına asla sorulmaz. Bu aftan yararlanıp çıkıyorsunuz. İkinci örnek: mevcut hükümetten, mevcut düzenden memnuniyetsizliğinizi dile getirdiniz; sorunlara çözüm yolları sundunuz; yapılan yolsuzlukları hukuksuzlukları dile getirdiniz. Bu da siyasi suç oluyor. Af ilan edilince, affı çıkaran devlet, kendisine karşı suçlu olunduğunu söyleyen devlet, bağışlaması gereken devlet, affetmeyen yine devlet…

Siyasi suçlu denilenlerin, hiç kimsenin haklarını gasp etmedikleri, kimsenin özgürlüğünü kısıtlamadıkları halde özgürlüklerinden yoksun bırakılmaları siyasi oyunları akla getirir. İnsanların düşüncelerinden, kanaatlerinden, demokratik eleştiri haklarını kullanmalarından siyasi suçlu sayılması gerçekten üzücüdür.

Günümüzde söz konusu olan ceza indirimini bize dayatan ölümcül bir salgındır. Bu salgının, tıklım tıklım dolu olan cezaevlerine bulaşması halinde toplu ölümlerin önüne geçilemeyecektir. Devletin suçluyu da suçsuzu da koruması gerekiyor. Bu sebepledir ki, devlet şefkatini göstermeli; toplumsal barış adına, suçlular arasında ayırım gözetmemelidir. Lakin suç kesinleştikten sonra suç çeşidinin önemi ortadan kalkmaktadır. Suç süreleri suçluları hukuken eşitlediğine inanmalıyız. Cezasını bitiren siyasi suçlu ile cezasını bitiren hırsız artık topluma karışmayı eşit şekilde hak etmişlerdir. Suç kesinleştikten sonra yapılacak aflardan da eşit faydalanmak, aklın, mantığın, insanlığın, tarafsızlığın ve bilimin gereğidir. Herhangi birine, ‘cezan bitmiş olsa da, sen topluma karışamazsın’ diyemezsiniz. Verilen cezalarla bu eşitlik sağlanamıyorsa adaletsizliğin hüküm sürdüğü kanaati hâkim olmaya başlar.

Bu ülkede düşünce suç olmaktan çıkmalıdır. ‘Düşünenlerin ya hapiste, ya yurt dışında’ olduğu gerçeği yıkılsın artık. Ülkede, filozoflar, sosyologlar, yazarlar, bilim insanları yetişebilsin. Yetişenlerin gözü dışarıda olmasın. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil, “Siyasi suçlarda bir ahlaki yoksunluk yoktur” derken, ahlaki yoksunluğun adresini de göstermiş oluyor.

Düşünce suçlularının içeride; katillerin, hırsızların, tecavüzcülerin, çete liderlerinin dışarıda olduğu bir ülkenin marifetlerini ve geleceğini burada anlatmak istemem.

HİÇBİR CEZA ALMADIĞI HALDE, ŞÜPHE ÜZERİNE AYLARCA HATTA YILLARCA TUTUKLU BULUNANLARIN İSE HALEN BIRAKILMAMIŞ OLMALARI HUKUK ADINA, ADALET ADINA, İNSANLIK ADINA UTANÇ VERİCİDİR.