Günlerdir sınavlardaki “şifreyi” konuşup duruyoruz.

Bilmediğimiz nice laf duyduk, algoritmalar, mod medyanlar, döngüsel bilmem neler.

İlk iddiadan itibaren her iddiayı eldeki kitapçıklara uyguladık, uzmanlara sorduk, Ali Nesin’e danıştık.

Hiçbiri tutmuyordu.

Sonunda Ali Nesin, kitapçıkları yeniden değerlendirip, ilk baktığında gözünden kaçan bir “şifre” buldu.


Radikal
’in ilk gün “tek bir kitapçıkta” bulduğu şifre aslında bütün kitapçıklar için geçerliymiş.

Cevap şıklarından en büyüğünün sağ tarafındaki şık, “doğru” şıkmış.

40 sorudan 23’ünde bu şifre geçerli oluyormuş.

Bu şablonun bütün kitapçıklar için geçerli olduğunu bulduğu için Ali’ye “başlığı da sen at” dedim, o da bizim başlığı attı.

“Aptallığın daniskası.”

Ona göre bu hata o kadar aptalca ve beceriksizce yapılmış ki “kötü niyetli olma” ihtimali çok düşük.

Gene de ortada böyle bir hata varken kim bundan emin olabilir?

“Bu şablonu bilmeyen bir öğrenci sadece önündeki kağıda bakarak bunu keşfedemez” dedi.

Ama böyle bir “şablon” olduğu kendisine fısıldanan birileri varsa onlar büyük bir avantaj sağlamış oluyor.

Birileri önceden bazı öğrencilere bunu bildirmiş mi bildirmemiş mi bilemeyiz ama bu durum ciddi bir kuşku yaratıyor.

Ve, bu sınav şaibeli bir hale geliyor.

Biz, ilk baştan itibaren haksız bir kuşkuyla yüz binlerce çocuğun hayatının karartılmamasını istedik, daha önceki iddialar kanıtlanamıyordu, hiç birinin kanıtı bulunamadı, her seferinde de kanıtlanamadığını söyledik ama Ali’nin son bulduğu “şablon” tartışmaya yer bırakmıyor.

İster aptallıktan, ister beceriksizlikten, ister kötü niyetten olsun, karşımızdaki gerçek bu sınavı lekeliyor, bundan sonra kimse bu sınavın sonuçlarının hakkaniyetinden emin olamaz.

Bu sınavla ilgili hukuki ve idari soruşturmanın gerekleri yapılacak.

Yöneticilerin herhalde istifası gerekecek.

Siyaseten, AKP de bu beceriksizlikten kendisine düşen bedeli ödeyecek, belli ki bu işin başına yeterli bir ekip getirmemişler.

Ama tek sorun bu sınav değil.

Asıl sorun, bu devletin her şeyi denetim altında tutmak isteyen “kontrol manyağı” zihniyeti.

Eğitim sisteminin, öğrencilerin üniversitelere giriş yöntemlerinin ve YÖK anlayışının baştan aşağı değişmesi gerekiyor.

Dünyanın en iyi beş yüz üniversitesi arasına Türkiye’den iki üniversite sokamıyorsak zaten sistemi değiştirmek gerektiği açıkça ortaya çıkmıyor mu?

Neden, dünyanın en iyi üniversitelerine sahip ülkelerin sistemini almıyoruz biz de?

Bu sistemle çok iyi öğrenciler yetiştirdiğimizi mi düşünüyoruz?

Öyle bir şey düşünebilecek kimse olduğunu sanmıyorum.

Öyleyse bu sistemde neden direniyoruz?

Neden üniversiteleri özgürleştirmiyoruz?

Muhalefetteyken herkes YÖK’ten şikâyetçi, iktidara gelince şikâyetlerini unutuyorlar.

Türkiye, bugün 12 Eylül rejiminin getirdiği yapıyla yönetiliyor ve bu yapı her yanından su alıyor.

Eğitimi, adaleti, siyaseti dökülüyor.

Sistem baştan aşağı yanlış.

Yanlışlığında neredeyse herkes hemfikir ama kimse bütünlüklü bir değişim için hamle yapmıyor.

Devletin gölgesini halkın ve hayatın üstünden kaldırmak lazım.

Çünkü devletin elini uzattığı her yerde sorun çıkıyor ve devlet her yere elini uzatıyor.

Bu sistemi ters çevirip “ayaklarının üzerine oturtmalıyız”, devlet halkı değil, halk devleti denetlemeli.

Biz devletin denetiminden kendimizi kurtarıp, devleti denetime almadıkça bu ülkede skandal, rezalet, şaibe, güvensizlik bitmeyecek.

Hiçbir gerçek sorun çözülmeyecek.

Peki, sorun bu kadar açıkken neden kimse “ben bu sistemi baştan aşağı değiştireceğim” demiyor?

Artık bu sırrın şifresini çözmeliyiz.

Doğru cevap, “siyaset” şıkkının hemen yanındaki “menfaat” şıkkı olabilir.