Türk siyasi tarihine bir göz attığımızda, ne yazık ki seçim sürecinde meydanları dolduran kalabalıklar her zaman için seçim neticesine yansımıyor. Bunun bilinen, belirgin ve bariz bir örneği renkli siyasetçi Osman Bölükbaşı’dır. Yaptığı mitinglerde her zaman kalabalıkların çılgın coşkusu ile karşılandı. Halktan büyük teveccüh gördü. Gelgelelim bu durum hiçbir zaman için Osman Bölükbaşı’nın aldığı oy oranlarına yansımadı. Partisi CMP (Cumhuriyetçi Millet Partisi) 1957 seçimlerinde ülke çapında %7.13 oy alarak sadece 4 sandalye kazanabildi. 1958’de Türkiye Köylü Partisi ile birleşerek kurulan CKMP (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi) başına geçti. 1959 yılında 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. 1961’de aktif siyasetten çekildi. Demokrat Partiye yaptığı sert muhalefet nedeniyle doğduğu il olan Kırşehir ilçe yapılarak Nevşehir’e bağlanmış ve 3 yıl boyunca (1954-1957) idari konumu bu şekilde kalmıştı. Kırşehir yeniden il yapıldığında ise, Bölükbaşı’ının doğduğu ilçe olan Hacıbektaş da Nevşehir’de bırakılarak Kırşehir ilinin idari sınırları önemli ölçüde daraltıldı. İntikam duygusu nelere kadir...

Bir başka örnek ise, Turgut Özal’ın prenslerinden Hasan Celal Güzel’dir. Kendisi “Tank Hasan” olarak da bilinirdi. Ülkede milletvekilliği, Devlet Bakanlığı, Hükümet Sözcülüğü, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı, Dışişleri Bakanı Vekilliği görevlerini ifa eden bir siyasetçi olarak halkın ve ekranların fevkalade tanıdığı ve aşina olduğu bir kişiydi. 1992’de YDP’yi (Yeniden Doğuş Partisi) kurdu. Kendi deyimiyle, bu konuda Demirel’i bile geçmek suretiyle “Öpüşme ve El Sıkışma Şampiyonu” olmuştur. Yine kendi ifadesiyle, partisi için yapmış olduğu seçim çalışmalarında Türkiye’de gidilmedik ilçe ve belde bırakmamış, aracıyla yüzbinlerce kilometre kat etmiştir. Fakat bütün bunlara rağmen, 1995 Genel Seçimlerinde %0.34, 1999 seçimlerinde ise %0.14 oy almıştır. Daha sonra, YDP’nin adı Genç Parti olarak değiştirildi ve Cem Uzan “Mazot 1 TL olacak” gibi popülist söylemleri ve meydanlarda halka miting öncesi ve sonrasında yarım ekmek döner dağıtma stratejisi neticesinde 2002 seçimlerinde %7.25 oy aldı. Bir sene sonra ise Fransa’dan siyasi sığınma istemek durumunda kaldı. Halen orada yaşıyor...

Neyse ki artık dindar olmanın illa Ak Partili olmayı gerektirmediği ve/veya seküler bir hayat görüşüne sahipseniz sözgelimi İyi Parti veya Saadet Partisine oy verilebileceğinin makul kabul edildiği bir yurda dönüşüyoruz. Uygarlaşmaya ve demokrasiyi uzun süredir sindirmeye çalışan bir toplum ve bir ülke olarak, yaşam tarzı ile siyasi yönelimlerin birbirinden tümüyle farklı mecralar olduğunu kavramalıyız. Bir dine inanıyorsanız, o dinin Tanrısına karşı sorumluluklarınız oluşur; bir partinin sempatizanı, taraftarı veya militanı iseniz, bu durumda da o siyasi partinin programına ve liderliğine yönelik yükümlülükleriniz ortaya çıkar. Aynen, mesela Fenerbahçeli olduğunu söyleyen bir kişinin Beşiktaş’ı desteklemesi veya Galatasaray kazanınca sevinmesinin etik olmadığı gibi. Hayatın farklı boyutlarını birbiriyle çakıştırmadan ve çarpıştırmadan yaşayabilene ne mutlu…

Gece yarısı itibariyle %87 katılım oranı görülen seçimler noktalandı. Erdoğan kendisine oy verdiği halde Ak Partiye oy veremeyen seçmen kitlesini “münafıklar grubu” olarak tanımlamıştı. Görünen o ki Erdoğan MHP’nin desteği ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çoğunluğu sağladığı halde, kurucusu ve başkanı olduğu siyasi partinin oy oranları ciddi ölçüde geriledi. Zira denkleme bir başka sağcı parti ‘İyi Parti’ girdi ve tüm “önlemlere” rağmen HDP’nin barajı geçmesi engellenemedi. En büyük sürpriz ise vatandaşa somut hiçbir şey vaat etmeyen ve 50 yıllık MHP tarihindeki en büyük başarının “Başkanlık sistemini desteklemek” olduğunu söyleyen Devlet Bahçeli’nin partisinin yeniden meclise girebilmesi ve tekrar kilit parti konumunu koruması oldu.

Değerli yazar Nazif Ay’ın ifadesiyle bir tür “Yarı Tanrılık Sistemi” veya “Oligarşik tanrılık sistemi” olan Türkiye usulü Başkanlık Sisteminin Türkiye’yi gerçekten de dünya üzerinde saygın ve güçlü bir konuma getireceği tartışmalıdır. Cumhurbaşkanı bile bir milletin babası demekken, bu kadar yetkiyle donanan bir Başkan’a apayrı bir tanımlama bulmamız lazım. Eminim halkımız bu ilişkinin sınırlarını çizecektir...

Bugün bu yazıyı Adnan Menderes’in şu sözleri ile tamamlamak isterim: "Milletimiz şaşmaz bir feraset sahibidir." (1954) "Şimdi karşımıza geçip memleket insanının cahil olduğunu söylüyorlar. Bilhassa bize rey verenleri tahkir ve tezyif etmek için her türlü hezeyanda bulunmayı marifet sayıyorlar. Milletimiz bu hezeyan sahiplerini irfanı ve izanı ile her seferinde sandıkta mahcup etmeye hazırdır." (1953)