Önümüzdeki pazar günü Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu gerçekleşecek. İlk turda en çok oyu alan iki aday; Nicolas Sarkozy ile Sosyalist Parti’nin adayı François Hollande’dan biri beş seneliğine Fransa’nın cumhurbaşkanı olacak.
Anketler seçimi François Hollande’ın kazanacağını gösteriyor. Anketler doğru çıkarsa Fransız beşinci cumhuriyeti François Mitterrand’dan sonra ikinci sosyalist cumhurbaşkanını görecek. Fransız solu 1995’ten bu yana cumhurbaşkanlığına, 2002’den bu yana da başbakanlığa hasret.
Her başkanlık seçiminin kaygı unsuru olan Fransız aşırı sağının partisi Milli Cephe’nin yaklaşık altı buçuk milyon seçmenin oyunu alarak ilk turu üçüncü sırada bitirmesi bir hayli rahatsız edici.
Babasından liderliği devralan Marine Le Pen’in partiyi tekrar canlandırdığı ortada. İkinci turda Milli Cephe’nin aldığı yüzde on yedi oya gözünü diken Sarkozy’nin yabancı düşmanı ve güvenlikçi bir söylemi iyiden iyiye benimsemesi Fransız sağının daha da sağa kayacağının işareti gibi görünüyor.
Sol Parti ile Komünist Parti’nin ortak adayı Jean-Luc Mélenchon’un aldığı yüzde on bir oranındaki oy ise Sosyalist Parti’yi ekonomi politikalarında daha sola iteceğe benziyor.
Yani kampların keskinleşeceği bir Fransa ile karşı karşıya kalma ihtimalimiz yüksek.
Fransız başkanlık seçimlerinin Türkiye açısından büyük önemi var.
Türkiye ile Avupa Birliği arasındaki tam üyelik müzakerelerinin fiiliyatta donmasında Fransa’nın önemli bir payı var. Türkiye’nin tam üyelik perspektifine açıkça karşı çıkan Sarkozy, Türkiye ile müzakere edilmesi gereken birçok konu başlığının açılmasını engelliyor.
Sarkozy’ye göre ancak potansiyel bir tam üyeyle yapılması gereken görüşmelerin Türkiye’yle yapılması anlamsız. Kıbrıs konusunun yanı sıra Türkiye-AB müzakerelerini yaklaşık iki yıldır durduran Sarkozy’nin blokaj politikası.
Peki önümüzdeki pazar günü Hollande cumhurbaşkanı seçilirse Fransa’nın müzakere edilmesini engellediği başlıklar açılabilecek mi?
Muhtemelen evet. Ancak Hollande’ın Türkiye’nin AB’ye üyeliği konusunda kendisine televizyonda sorulan bir soru üzerine verdiği cevap bazı sorular uyandırmıyor değil. Hollande, Türkiye’nin üyeliği için gerekli hiçbir önemli koşulun yerine gelmediğini ve kendi başkanlığı döneminde Türkiye’nin AB’ye üye olmayacağını açıkladı.
Ancak bu Fransa’nın müzakereleri tıkamaya devam edeceği anlamına gelmiyor. Sadece Hollande’ın müzakereler tekrar açılsa dahi Türkiye’nin beş sene içinde AB’ye girebileceğini düşünmediğini gösteriyor.
Hollande’ın yakın çevresinden Pierre Moscovici gibi partinin bazı etkili isimlerinin Türkiye’nin üyeliğinden yana olduğu biliniyor. Bir de seçim atmosferinde Hollande’ın Fransız sağına bir Türkiye kozu vermemek için dikkatli konuştuğu da öngörülebilir.
Hollande’ın, AB konusunda Sarkozy gibi bir tıkaç işlevi görmeyeceği söylenebilir. Ancak sosyalist adayın Ermeni meselesi ve insan hakları konusunda duyarlılığı çok yüksek. Muhtemel bir Hollande döneminde Sarkozy döneminin aksine Türkiye’nin Avrupa’ya kültürel ve dini sebeplerle üye olmaması değil, insan hakları ve hukuk devleti karnesi Fransız-Türk ilişkilerinde belirleyici olacak.
Not: Bilim ve Gelecek dergisinin editörü Baha Okar 19 aydır tutuklu.
Daha önce de bu köşede yer aldı. Okar’ın tutuklu yargılanmasına gerekçe olacak kamuoyunu ikna edici bir durum yok. Baha Okar’ın da sanıkları arasında yer aldığı ve giderek sarpa saran Devrimci Karargâh davasının duruşması bugün saat 13.00’te İstanbul’da Beşiktaş Adliyesi’nde. Türkiye’nin bu tuhaf tutukluluk alışkanlığının son bulması elzem. Şöyle diyor Bilim ve Gelecek dergisi, katılmamak mümkün mü: “Tutuklu bulunan 100’e yakın gazeteciden biri olan Baha Okar zoraki Ergenekon ve Devrimci Karargâh örgütüyle bağlantılı hale getirilmeye çalışılıyor. Hiçbir örgütle bağı olmamasına rağmen üzerine ‘örgüt kimliği’ giydirilmeye çalışılıyor. Bir insanın hayatına hiç yoktan nedenlerle yaklaşık 600 gün boyunca el konulması sadece hukukun değil insani bütün değerlerin yok sayılması anlamına gelmektedir.”