Bilgi Üniversitesi’nin Santral kampusu Türkiye’de de, dünyada da, fazla benzeri olmayan bir yerdir. Osmanlı çağının en rağbette iki mesire yerinden biri, Küçüksu ile Göksu derelerinin arasında oluşmuş Küçüksu Çayırı (“Asya’nın Tatlı Suları”), öbürü de gene iki dere, Kâğıthane ile Alibeyköy arasında oluşmuş bu çaydı (“Avrupa’nın Tatlı Suları”). Buralarda sabahlara kadar (“tabesabah”) yenir, içilir ve meşk edilirdi. Ama “benzeri olmayan” derken öncelikle bu “mesire” ortamını kastetmiyorum. 20. yüzyılın başında memleketin ilk elektrik santralı da burada kurulunca o eski Sâdabad atmosferinin son kırıntıları da yok olmuştu. Şimdi, umarız, bu derelerden gene su akmaya başlar; yeşillikler çoğalır; bütün bu havza yeniden çiçeklenir.


Bilgi’nin bu kampusu kurması böyle bir çiçeklenmenin erken adımlarından biri oldu. Santral onarılıp müzeye dönüştürülünce İstanbul’un ilginç mekânları arasına katıldı. Yanına eklenen binalarda “modern sanat” ve “popüler kültür” müzeleri ya da sergi mekânları açılabilse, kitaplık düzenlenebilse çok daha etkileyici bir yer olabilirdi. Gene de güzel ve güzelleşecek. Geleni gideni de hayli kalabalık. Üniversitenin kapalı olduğu hafta sonlarında gene dolup taşıyor.


Çünkü iki şık ve havalı lokantası var: Otto ve Tamirane. Ayrıca, öğrenciler için de kafeterya vb. var. Lokantalar zaten öğrenciye pahalı geliyor, onlar pek uğramıyorlar.


Bu anlattığım lokantalar elbette “içkili” cinsinden olacak. Öyle zaten... Ya da, öyleydi. Başta Başbakan (kendi konuşmalarından anlaşılıyor), polisiyle valisiyle seferberlik ilân edilinceye, adı Eyüp olan kutsal olan semtin yakınında içki içilemeyeceği ilân edilinceye kadar. Galiba zaten el değiştirmiş olan Otto o patırtıda içkiyi kestiğini bildirmişti.


1969-70’te İngiltere’de Sussex Üniversitesi’ne gittiğimde, öğrenciye açık bir “pub”olduğunu görmüştüm. Akşamları sporumu yapar, saunaya girer, sonra da “pub”a gider, günbatımı içkimi orada içerdim. İngiltere’de öyledir. Üniversitelerde içki satılır. Avrupa’nın başka birçok ülkesi de böyledir.


Ama öğrencilere içki satışının yasak olduğu ülkeler de vardır dünyada —başta, böyle konularda hayli muhafazakâr olan, Püriten Amerika. Avrupa’nın bazı ülkeleri de, muhtemelen, ama hangileri, bilmiyorum. Bu aslında çelişik bir durum, çünkü “üniversite öğrencisi” olacak yaşa gelmiş insanlar, birçok ülkenin yasalarına göre “ergin” sayılır ve istediği yerde içki içebilir. Onun için, Amerika gibi, tarihten kalma muhafazakârlığını, Püritenliğini sürdüren ülkelerde de, okulların çevresi her türlü “bar”la, “pub”la, içkili lokantayla doludur.


Türkiye bu sınıflandırmada tabii “muhafazakâr “ ülkeler arasında yerini almıştır. Ama şimdi Başbakan’ın kişisel çabalarıyla, “daha da muhafazakâr” olma yolunda. Türkiye’nin birçok üniversitesinde içki içilen yer, içkili lokanta var. Ama bunlar öğrenciye kapalı. Yani, yukarıda söylediğim anlamsız çelişki: kapıdan çıkıp iki adım yürüyerek içkili bir mekâna girebilir ve ona “öğrenci” olup olmadığını sormanın bir anlamı yoktur. Ama üniversite “toprakları “üstünde içki içemez —fiilen yasak olduğu için değil, bulamadığı için.


Erdoğan hükümeti, Amerika’yı model almakta kararlı görünüyor. Kürtajdan içkiye, olabilecek her konuda, Amerika’da geçerli olan muhafazakâr yasamayı taklit edecekleri anlaşılıyor.


“Ne yapıyorsunuz?”denince de, cevap, “İşte! Batı’da da var!” olacaktır.