Pikapın ardından bir annenin isyanı…

 

Ne zaman bir ‘şehit olayı’ duysam, Nazım’ın ‘23 Sentlik Asker’ şiiri aklıma gelir:

“Tanesi 23 sentten yani
Satarlar size bu askerlerin otuz beşini birden 
İstanbul'da bir tek odanın aylık kirasına, 
Seksen beş onda altısını yahut, 
Bir çift iskarpin parasına”

 

****                                    ****                                    ****                                    ****

 

Kampus TV’de Mehmetçiğim adlı bir belgesel program yapmıştık zamanında.

İlk gittiğimiz ev Şehit Veysel Eşgi’nin eviydi.

Röportaj yapıyoruz şehidin anne ve babasıyla.

Gözyaşları hiç dinmiyor ikisinin de. Veysel yıllar önce şehit olmuş ama gözyaşları hiç soğumamış ana-babasının.

Röportajı ben yapıyorum, ağlamamak için zor tutuyorum kendimi. Döndüm baktım iki kameraman arkadaş, stajyerimiz, yapımdan iki ekip arkadaşım ağlıyorlar. Hatta kameraman kamerayı bırakmış vaziyette.

Evden çıktık bana bin bir sitemde bulundular. “Ya nasıl ağlamadın, insanlığını mı kaybettin?” diye.

Hayır kaybetmedim, kendimi de zor tuttum ama ben ağlasam o röportajlar nasıl alınacaktı, hepsi birer belge sonuçta.

Ben ağlarsam, sen ağlarsan, nasıl çıkar…

Ağlamak fayda etmiyor ki, akıllı düşünmek lazım.

Oğlunu ölümün kucağına verdikten sonra ‘vatan sağ olsun’ diyebiliyor ya bu insanlar hala, bunu düşünmek lazım. ‘Vatan sağ olsun’ nasıl bir avuntudur irdelemek lazım.

8 program yaptık, 8 aile de en iyi ihtimalle ‘mesakin’.

İhsan Eliaçık geçen hafta Demokrat Haber'de de yayınlanan söyleşimizde anlatmıştı, Kur’an’da iki kavram var, biri ‘fukara’, biri ‘mesakin’. Yine onun söylemlerinden: ‘Fukara’, ‘fakr’ kökünden geliyor ve ‘beli kırılmış’ anlamı taşıyor. Yani yokluktan adamın beli öyle kırılmış ki…

‘Mesakin’ ise ‘miskin’ anlamına geliyor ama bizdeki ‘miskin’ değil, ‘susanlar, susmuşlar’ anlamı taşıyor. Yani temel ihtiyaçlarını zar zor karşılayabiliyor, ayın sonunu da zor getiriyor. Bizdeki bordro mahkumlarının hepsi mesakin.

Bu insanlar da basbayağı ‘mesakin’, çünkü susmuşlar. Bir insan evladını verir de ‘vatan sağ olsun’ derse bu nasıl gönül büyüklüğü, ne şekilde bir susmuşluk olur düşünsenize.

Ve bu insanlar maddi olarak da ‘mesakin’.

 

****                                    ****                                    ****                                    ****

 

Bütün bunların üstüne üniversite arkadaşımın mektubu geldi. Artık anne olan arkadaşımın mektubunu, mektubundaki isyanını, tüm anneler adına olduğu gibi sizinle paylaşıyorum:

 

“Merhaba Selma. Dün gece facede şehit askerin cenazesinin resmini gördüğümde içim sızladı. Resimde cenazeyi bir pikabın arkasına koymuşlar, yanına da eşyalarını koymuşlardı. Görünce içim cız etti. Ben de anneyim, o çocuğun anacağızı geldi aklıma, ağladım. Sonra sabah çocukların ağlamasına uyandım. Bir insan öyle kolay büyümüyor, ne emekler gizli. Ben 4 yıldır anneyim henüz ama daha karnıma düşünce anladım annemin değerini. ‘Anlatılmaz yaşanır’ derler ya, gerçekten öyle. Umarım sen de bir gün anlarsın diyorum ve sadede geliyorum: Yazı yazdım öyle kendimce, sonra düşündüm kim, kim, kim ulaştırır insanlara diye, aklıma sen geldin... Dedim ya kolay yetişmiyor bir insan, bir annenin dilinden bilsinler istedim:

 

SAĞ OLMASIN BÖYLE VATAN

9 ay karnında gezdirip bin bir ızdırapla doğuracaksın. Aman ağladı, acıktı, susadı, pişik oldu… Hava sıcak terledi bez koyalım, aman serinledi yeleği nerde? Bugün kaç öğün yedi, meyve zamanı geldi mi? Düştü dizi kanadı ağladı, ateşi çıktı sabaha kadar nöbet tutuldu başında... Ne oldu? El bebek gül bebek yetişti, sakınıldı saklandı hep...

Gün geldi büyüdü, asker oldu, şarkı türkü uğurlandı, eli kulağında haber beklendi. Bitti bitecek, döndü dönecek derken, bir pikabın arkasında valizi, asker çantası ve bayrağa sarılı cenazesi geldi.

Ne oldu?

Vatan sağ oldu…

Olmasın!

Bu sefer olmasın vatan sağ falan!

Birilerinin çocukları ne kadar afilli tatil yeri varsa gezer, eğlenir ve de demlenirken; benim evladım sağ etmesin vatanı!

Yeri gelir vatan hepimizin olur amma iş ölmeye gelince hep bizim evlatlarımız gider...

Kader mi?

Asla değil!

Benim oğlum henüz 4 yaşında ama olmayacak bu kaderi.

Ben anneysem eğer, evladım da böyle vatana sağ olmayacak...”