Evvelki gün, memleket gündemine düşen haber, ‘Hiç okuyan ile okumayan bir olur mu?’ tartışmasına yeni bir boyut daha kazandırdı. Eski manken Tuğçe Kazaz, bir TV kanalı tarafından Ortadoğu ve Siyaset Uzmanı titri ile yayına çıkarıldı. Ertesi gün yazılı basın, Tuğçe Kazaz’ın, söz konusu TV kanalı ile 2 yıllık bir sözleşme imzaladığını yazdı; ‘Ortadoğu ve Siyaset Uzmanı’ olarak. Bir manken elbette Ortadoğu ve Siyaset Uzmanı olabilir ama Yeditepe Üniversitesi’nde söz konusu eğitimi aldığına dair bilgiler olsa da mezun olup olmadığı meçhul birinin, değme profesörler, bu işin doktorasını yapmışlar dururken Suriye’deki sorunlar hakkında kanaat önderi konumunda tartışma açmasına ne demeli bilemedim…

***        ***        ***

Bir önceki gün yayımlanan bir başka haber de aynı tartışmanın bir başka boyutunu besliyordu. Haberde, Azerbaycan devlet petrol şirketi Socar'ın Türkiye CEO'su Kenan Yavuz’un YÖK’e eleştirileri sıralanıyordu. Ama ne eleştiriler… Kenan Yavuz, kendisine gelen CV’leri çöpe attığını dile getirmiş. Son yıllarda pıtırak misali sayıları artan üniversiteleri, ‘gecekondu’ ve ‘sitcom üniversitesi’ şeklinde tanımlayan Yavuz’un ifadelerinden bir kaçı aynı ile şu şekilde:

“Buradan YÖK'e sesleniyorum, gelecek üç yıl içinde binlerce meslek eğitimli işçi istihdam edeceğim. Üniversite mezunlarına ise kapım kapalı. Ailelere sesleniyorum, Sitcom Üniversitelere çocuklarınızı gönderip hayatlarını karartmayın. İş bulamazlar. Anadolu'nun köylerine uluslararası ilişkiler bölümü açan YÖK, yazık değil mi bu çocuklara, onlara ümit bağlamış ailelere?

Üzülerek söylemek zorundayım, lütfen bana Üniversite! mezunu CV yollamayın. Bakmadan çöpe atıyorum. YÖK eğer talep ederse, çöpe attığım Üniversite mezunlarının CV'lerini kendilerine hediye edebilirim.”

***        ***        ***

Aynı gün, atanamayan öğretmenlerin bulunduğu bir başka ortamda, 7 yıldan bu yana mezun olduğu alanda iş yapmak için sıra bekleyen bir öğretmen adayının isyanı da, söz konusu tartışmayı uzay boşluğunda bir başka boyuta taşıyor. Genç sayılacak yaşta, gözlerinde ışıltı yerine ‘nefret’ ve ‘bıkmışlık’ okunan öğretmen adayı ise şöyle konuşuyor:

“Bölüme girerken avantajlıydı. Mezun olana kadar atamalar neredeyse bitti. Sonra KPSS sınavına girdim ama kazanamadım. İlk yıl ücretli öğretmen olarak görev yaptım, yine de bazı arkadaşlarıma göre şanslı idim. En azından kendimi işsiz hissetmeyecektim. Bir gün teneffüs arasında öğretmenler odasına girdim. Artık emekliliği yaklaşmış öğretmenlerden biri bana, ‘Kızım neden kendini bu kadar parçalıyorsun, paran kadar öğretmenlik yap.’ dedi. O zaman kendisine çok kızmıştım ama bu kızgınlığım en fazla 2 yıl daha gitti. Sonraki yıl ücretli öğretmenlik çıkmadı, dershanede işe başladım. İki kez kurum değiştirdim. Özel sektörün farklı alanlarında çalışmak için almadığım sertifika kalmadı. O yıllar boyunca da KPSS’ye girdim. Şimdi nişanlandım ve hala atama bekliyorum. Eğer atanırsam, idealist bir öğretmen olmayacağım. Gereği kadar işimi yapıp gerisi ile ilgilenmem, çocuk öğrenmiş, öğrenmemiş umurumda bile olmaz.”

***        ***        ***

Tuğçe Kazaz’ın haberi ile başlayan bu silsile, üniversitedeki bir hocamın sözlerini aklıma getirdi; “Okumayanın canına okurlar.”

Hadi canım sen de, asıl okursan canına okuyorlar… Ayrıca, hiç okuyanla okumayan bir olur mu?..