Bugünlerde Tahrir Meydanı’nı doldurarak eylem yapanlarla bizdeki Cumhuriyet mitinglerini bir tutanlar eğer art niyetli değillerse yanılıyorlar.

Yanılıyorlar çünkü Mısır’da bu eylemi organize edenler Mısır’ın “cebberut devletini” devirmek için bu işi organize ederlerken, bizdeki Cumhuriyet mitinglerini organize edenler seçilmiş bir hükümeti, üstelik de bizim “ceberut devletimizin” de nefret ettiği bir hükümeti devirmek için yapmışlardı eylemlerini.

Geçmişte de şimdi de toplumumuzda rastlanan bu şaşılığı eğer art niyetli bir tutumdan kaynaklanmıyorsa farklı “paradigmaların” bir sonucudur diyerek kenara koyabiliriz.

Biliyoruz ki farklı paradigmaların yan yana yaşaması mümkündür ama birinin diğerini bazı ispatlar öne sürerek ikna etmesi pek mümkün değildir. O nedenle de “onlar da öyle düşünüyor” diyerek yola devam etmekten başka da bir yol yoktur aslında.

Bir diğer paradigma farklılığı sol ve demokrat kesimler arasında var. Dün “referandum” meselesi yüzünden birbirine giren bu kesimler bugün de anayasa konusunda benzer bir çatışmanın kenarında dolaşıyorlar. Dün “hayır”, “evet” ve “boykot” diyerek farklılaşan bu kesimler bugün anayasa konusunda da farklılaşma eğilimindeler.

Tabii ki dün de bugün de bu kesimler arasında temel bazı konularda farklılıklar var. Bu konuların başında da AKP’yi nereye koymaları gerektiği konusu geliyor. Bazıları AKP’yi sistemin egemeni olarak görüyor, bazıları ise vesayet rejimini. Bazıları da bir yandan AKP’nin sisteme egemen olmaya çalıştığını teslim edip diğer yandan da vesayet rejimiyle kavgasını desteklemeyi uygun buluyor.

Bunların ilk ikisi şu ya da bu biçimde CHP’ye desteğe yöneliyor, üçüncüsü ise hem AKP’nin ve hem de vesayetçi bir devletin uzağında yeni bir sol ve demokrat bir siyasete.

Farklılaşma tabii ki kötü bir şey değildir fikirler düzeyinde kalıyorsa. Çünkü herkesin gerçekliği kavrayışı farklı olabilir ve farklılaşma hepimiz için gerçeğin algılanışını derinleştirip genişletebilir. Yok eğer farklılaşma “değerleri” de kapsıyorsa o zaman taraflar arasında bir kopuş da kaçınılmaz olur.

Mesela ben eğer kavga eden iki kişiden zayıf olanın yanında yer almayı doğru buluyorsam ama o sırada biri aslında zayıfın yanlış yaptığını ve kavganın da o nedenle çıktığını ve o nedenle de tarafsız kalmanın daha doğru olduğunu söylüyorsa, olayla ilgili bizim aramızdaki farklılık “fikirlerimizdeki” farklılıktan değil “değerlerimizdeki” farklılıktan kaynaklanmış olacaktır. Çünkü benim için doğru olan, yani benimsediğim değer, nedeni ne olursa olsun güçlünün zayıfı ezmesine karşı olmaktır.



Bugün sol ve demokrat kesimlerin önünde “referandumda” kaçırılmış ama “yeni anayasa” konusunda yakalanabilecek yeni bir fırsat var. Çünkü önünde sonunda bu cenahtaki insanların arasında yeni anayasa konusunda şimdiye dek ifade edilmiş hiçbir değer farklılığı yok. Hemen hepsi katılımcı, özgürlükçü, eşitlikçi, farklılıklara saygılı, sosyal olana vurgu yapan yeni bir anayasa istiyorlar. Fikir farklılıklarının da ne ölçüde olacağını henüz bilmiyoruz.

Bu fırsatı gerçek bir alternatife dönüştürebilmek için yapılması gereken ise yüzlerini sistemin güçlü siyasi aktörlerine değil topluma döndürmeleri. Unutmamak gerekir ki yeni bir anayasa aslında yeni bir toplum ve yeni bir siyaset anlamına gelir.

Topluma bakmak ve ona değmek ise herkesi değiştirir.

- - - - -