İyi kötü bir aile terbiyesi aldıysanız ya da kendiniz ebeveynseniz özür dileme hususunun özel olarak kazanılması gereken bir erdem olduğunu bilirsiniz. Tüm akil ana-babalar çocuklarının özür dileme eğitiminin aslında yapılan yanlışa dair bir bilinç durumu olduğunun farkındadır. Çocuklar başlangıçta bu durumu “özür dilerim olur biter” yaklaşımı ile karşılarlar. Özür dilemek sentimental edükasyonda önemli bir uğraktır. Özür dilemek kolay bir iş değildir; hakkını vermeniz gereken, yapılan yanlıştaki sorumluluğun üstlenilmesini gerektiren ciddi bir iştir. Velhasıl kelâm “özür diledik ya daha ne istiyorsun” yaklaşımı caiz görülemez.

Dersim katliamına ilişkin Recep Tayyip Erdoğan’ın özrü işgal ettiği pozisyon itibariyle önemlidir, değerlidir. Sonuçta Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Dersim Katliamı’na ilişkin Türkiye Cumhuriyeti devletinin sorumluluğunu üstlenmiş, özür dilemiştir. Recep Tayyip Erdoğan ise bu özrün manasına dair pek bilinçli bir durumda değildir; yaptığı işi basitçe CHP’yi köşeye sıkıştırma pozisyonuna indirgemekte “ben özür diledim, sen de dile sıkıyorsa” ruh hali içindedir.

Dersim Katliamı gibi derin toplumsal acılarımıza kaynaklık etmiş bir vakanın devlet tarafından üstlenilmesi bu kadar zaman almamalıydı ve dahası biçimi böyle olmamalıydı. Buna da şükür demekten başka şansımız olmayan bu konuda CHP’nin tavrı saçmalığın doruklarına ulaşmıştır. Partiden ihracı söz konusu olan bir milletvekilinin başlattığı tartışmada CHP bir kez daha devlet aklına yenik düşmüştür.

CHP konusunda sistemli bir biçimde düş kırıklığına uğrayanların (beni hiç uğratmadı, uğratmıyor); Başbakanın özrünü değersizleştirerek, konuyu sulandırması ayrıca vahimdir. Bugün CHP’nin işgal ettiği pozisyonun tek anlaşılır nedeni mesnetsiz ve kof bir AKP karşıtlığı ve %10 seçim barajı korkusudur. ‘CHP kafası’ belirgin bir format sergilemektedir ve bu formatın az dışındaki kafaların CHP’de barınması mümkün değildir. Her şeyden önce CHP bir tıkaçtır, ancak AKP karşısında değil; AKP’ye muhalefet edecek toplumsal dinamiklerin kanallarını da tıkayan bir tıkaç…

Bugün belirgin bir biçimde bir bilinç durumunu yansıtmaktan uzak, lakin özrü dileyen kişinin işgal ettiği pozisyon gereği sembolik ve tarihsel açıdan değerli bir özür’le karşı karşıyayız. Yapılması gereken bu özür halinde eksik olan bilinç durumunu geliştirmek; toplumsal hafızamızı objektif hatlarıyla devletlü müdahalelerden korumaktır.

Ya da sözü sevgili Oya Baydar’la bitirmeli: “Kişi tapıncı, devlet yüceltmesi, özgürlüklerin sınırlanabileceğini sanan sınırlı düşünce, çoğulculuğu tehlike gören Sünni-Türk egemenliği dayatması, her Türk asker doğar zihniyeti, sorunların çatışmayla, savaşla, zorla çözülebileceği yanılgısı, kendi doğrularından başka doğru, kendi inançlarından, kendi yaşam biçiminden farklı bir yaşam biçimi tanımama ilkelliği, Dersim’in temelindeki tahayyül dünyasının parçalarıdır. Dersim’le yüzleşmek bu bütünü, bu zihniyeti sorgulamakla olur”