Alevilerin, özellikle Dersim Alevilerinin kendilerini katliamlara uğratmış CHP iktidarına rağmen hâlâ CHP’yi destekliyor olmalarına dair naif şaşkınlık karşısında şaşırmamak elde değil. Bu şaşkınlığın temel nedeni kuşkusuz son onyıllarda neredeyse temel resmi tarih görüşümüz halini almış olan ceberrut devlet-demokrat toplum çatışması üzerine kurgulanan tarih algısı. Bu algıya göre ceberut devlet önce basitçe tek parti iktidarına ve dolayısıyla CHP’ye ve buna karşı direnen ‘demokrat’ toplumda DP-AP-ANAP-AKP’ye otomatik olarak yazılıyor. Bu ‘yazılma’da 60 küsur yıllık tarih hiç akmamış ve ‘demokrat toplum’un güçleri neredeyse hiç iktidar olmamış gibi bir garabet var.

 

Bu tarih algısı pek çok açıdan sakat: Bir kere tek parti iktidarında CHP dışında bir siyasal güç yok, yani DP kadroları zaten o dönemde CHP kadroları; örneğin Dersim katliamı esnasında Başbakan olan Celal Bayar bizzat Demokrat Parti’nin Cumhurbaşkanı (aynı zamanda Türkiye’nin ilk ‘sivil’ Cumhurbaşkanı), Demokrat Partinin efsane lideri Menderes CHP milletvekili. İkincisi Demokrat Partinin iktidarı ile başlayan ve CHP’nin toplam 1,5 dönem iktidar olabildiği geride kalan 60 küsur yılda merkez sağın tüm tonlarının iktidarını deneyimlemiş bir ülkede yaşadığımız gerçeği göz ardı ediliyor. Bu süre boyunca devlet yine aynı ceberut devlet. İktidar yoluyla zenginlik yaratan, farklı, aykırı görüşleri kovuşturan, zulmeden, işkence eden ceberrut devlet bu süreç boyunca da yoluna devam ediyor.

 

Tabii burada ifade ettiğimiz ikinci okuma açısından da mekanik bir tarih algısı sorununu ortadan kaldırdığımız söylenemez. Bu algıya kapılmaktan kurtulmanın yolu ise tarihimize ilişkin daha bütünsel ve o tarihin içerdiği olanca karmaşaya karşı daha saygılı bir perspektifi hakim kılmaktan geçiyor.

 

Örneğin 1937 CHP’sinden 2011 CHP’sine kadar köprünün altından çok sular aktığını hatırlamak gerekiyor. Bozuk düzen söylemi etrafında ezilen kitleleri mobilize edebilen 1970’ler CHP’si de, 1980’lerin SODEP, SHP hattı da CHP tarihinin bir parçası çünkü. Tabii bu arada bir parantez açıp kendi kendini 1930’ların restorasyon projesine indirgeyen günümüz CHP’sinin bu ithamlara sonuna kadar müstehâk olduğunu da eklemek zorunlu.

 

Aynı şekilde ve hatta daha radikal olarak DP-AP-ANAP-AKP çizgisi açısından da tarih iniş çıkışlı çok çetrefil bir seyre sahip. Bir kere AKP bugün üzerine oturmaya çalıştığı DP geleneği açısından oldukça sorunlu bir yerden, ‘milli görüş’ çizgisinden geliyor. Devletin otoriterliğine karşı cemaatlerin hakları perspektifi dışında hiçbir demokratik refleksi olmayan, devleti ele geçirmek dışında onunla bir sorun taşımayan bir gelenek ‘milli görüş’. Tabii AKP aynı zamanda ‘milli görüşe’ yönelik bir ihanet yapılanması ve DP geleneği ile ilişkisi burada başlıyor. Her türlü ‘milli’ mülahazadan uzak, küresel sermaye ile eklemlenme projesi olduğu ölçüde AKP Türkiye geleneksel merkez sağı’na oturabiliyor.

 

Tam bu noktada Dersimli Alevilerin Stockholm sendromu ile muzdarip CHP severliği üzerine söylenenler anlamsızlaşıyor. Evet Cafer Solgun’un Taraf söyleşisinde ifade ettiği ‘takiye’ Dersimli Alevilerin CHP hakkındaki tutumlarını bir yere kadar ve belirli bir dönem için açıklayabilir. Ancak sonrasında akıp gitmiş ve kan ve gözyaşıyla örülmüş bir tarihsel süreç var. Sivas davası sanıklarının avukatlarının AKP vekili olarak mecliste olduğu, mezhep ayrımcılığını seçim meydanlarında diline dolayan bir başbakanın olduğu bir ülkede Dersimli Alevilere Stockholm sendromu yakıştırması ağır kaçıyor.

 

Elbette CHP 1930’lar restorasyonuna kendini mahkûm ettiği sürece Alevilerin CHP’den medet umması boş bir gayret olmaya mahkûmdur. Dahası artık Aleviler tutarlı bir eşitlik talebini örgütlemeyen herhangi bir siyasi yapılanma etrafında kendilerini güvende hissetmeyeceklerdir. Ne var ki, solda böylesi bir siyasi yapılanma ve siyaset anlayışı henüz çok yenidir ve sürecin kendisinin önüne koyduğu sınavlardan geçerek olgunlaşmamıştır.

 

Solda açılmakta olan bu kulvar kendine güvendiği, kendi dışına güven verdiği ölçüde mevcut mekanik tarih algısı kırılacak; ezilenler, eşitlik talep edenler ve tüm mâdunlar siyaset sahnesinde yerlerini alacaktır.