Ey özgürlük, şarkılara, şiirlere, konu olduğun kadar, artık aklımıza fikrimize de konu ol, ne olur.

Ama olmazsın biliyorum.

Sen, okuyan beyinlerin yan ürünüsün. Sen, düşünen beyinlerde ürersin. Düşündükçe, sadece hapis haldeyken özgürlük isteyen insanlardan farklı bir özgürlük istersin. Sen, ruhunu satmayanların beyin fonksiyonusun. Bilinir ki, ruhunu satanlar, kişisel özgürlük sandıkları şımarıklık içinde her türlü haksızlıktan zevk alır. Bunlar, sınırsız kişisel özgürlük sunan egemen gücün köleliğini yapmadıklarında, özgürlük sandıkları kişisel şımarıklıklarının son bulacağını akıl edemezler.

Sen, benim hizmet etsinler diye seçtiklerimin; bana zorbalık yaptıklarında ne yapmam gerektiğini bana anlatansın. Ama yaptığım her hatanın ömrümün en verimli yıllarını heder ettiğini, çok sonraları söylersin. Sanki deneyimlemeden özgürlüğün kıymetini anlamayacağımı sezdirmeye çalışıyorsun.

Ey özgürlük, hizmetçi olarak seçtiklerimin, benim hesabımdan tomarlarla para aldıklarında, kendilerini benim efendim sanmasına ne dersin. Cehalet diyeceksin, biliyorum. Cahil kim ki…

Sen, cahillerin kafasında, krallığın sunduğu kadar kölelik; sen, halkını düşünen bir dâhinin fikrinde sonsuz mutluluk kadar ütopiksin.

Kabuğuna çekilmeyi, okumadan öğrenmeyi, laf cambazlarına kanmayı, din ticareti yapmayı, külhanbeyi naraları atmayı, bas bas bağıran cahillere kanmayı, bu dopdolu dünyada açlığa şükretmeyi öğretmeye çalışanlara kanmayı, insanları gurup gurup ayrıştırarak birbirine düşürmeyi; sevmezsin sen.

Gökyüzünde pırıl pırıl parlayan bir güneşsin sen. Sana bakmak yürek ister. Ya gözlerimiz kamaşmasın diye sürekli başı eğik gezeceğiz. Ya da cehaletin korktuğu o pırıltı kadar parlayan fikirlerimizle, minnetsizce, başı dik; sana doğru yürüyeceğiz.

Sanırım, korkaksak köle; cesaretliysek özgür oluruz. Kesinlikle, cahilsek köle; aydınsak özgür oluruz. Belki de; bir insana tapıyorsak köle; insanlara yol gösteriyorsak özgür oluruz. Ya da, muhtaçsak köle, üretiyorsak özgür oluruz. Hatta, kanıyorsak köle; uyanıksak özgür oluruz. Ve, bir insanı savunuyorsak köle; halkı savunuyorsak özgür oluruz. En önemlisi de, okumuyorsak köle; okuyorsak özgür oluruz.

Memleketim memleketim…

Öğütlerin aklımda ey özgürlük… Cehaleti yenmek için halkı okumaya teşvik etmek gerek. Okumak için kâğıt üretmek gerek ki, kitap, gazete, dergi fiyatları düşsün. Bilim kültür ve sanat alanlarında yayımlanacak eserlere destek verilmeli, kolaylıklar sağlanmalı. Bir istatistikî bilgi vermiştin: özgür ülkelerde bilim insanı sayısının, nüfusun yüzde yirmisine vardığını. Özgürlük yoksunu geri kalmış ülkelerde ise, binde sıfır bir ile binde iki…

Senden öğrendiklerimi sana söylememin bir faydası yok, bilirim. Sana ulaşmak için köleleri tanımam gerek. Cehaleti ve cahili, deliyi ve akıllıyı, din tacirini ve dindarı, ikiyüzlüyü ve dürüstü birbirinden ayırt ederek tanımam, sana karşı en erdemli vazifemdir, bilirim.

Aydınlığın karanlığı yendiği gün, güneş batmayacaktır. Bu güneş özgürlüğümüzdür. Ancak, unutmayalım ki, cehalet, bize emretmeye başladığı gün, birbirimize günaydın diyebilmek çok uzaklarda olacaktır. Artık, cehalet halk arasında itibar bulmuştur. Ve unutmayın ki, cehalette öyle çok fazla enstrüman da yoktur aslında. Ya dindir, ya vatan millet edebiyatıdır, ya guruplara ayırıp çatıştırmadır, ya da açlıkla tehdittir. Bu durumları iyi tanırım. Afrika’dır, Orta Doğudur, Uzak Doğu’dur…

Hani diyorsun ya, ben kolay kolay gelmem.

Haklısın ey özgürlük.

Gördüklerimizle, söylediklerin örtüşüyor: milli gelir artmadan, refah seviyesi yükselmiyor.

Okumayan bir toplumda da milli gelir artmıyor.

Okuma teşvik edilmiyor.

Sürer gider debelenme çağımız.