Öncelikle kısa bir analiz yapalım, biraz geçmişe gidelim, biraz da son yaşananları hatırlayalım:

Bu yıl 23.sü düzenlenen ''Onur Haftası'' bundan 20 yıl önce ilk kez 1993 yılında, ''Cinsel Özgürlük'' haftası adıyla başladı. Onur Yürüyüşü ise ilk kez 2003 yılında, 30 kişi tarafından düzenlendi. Onur yürüyüşü her yıl sayısını arttırmasına rağmen, gezi direnişiyle birlikte 2013 yılında, 100.000 kişinin katılımıyla gerçekleştirildi.

23. Onur haftası kapsamında 13.'sü düzenlenen LGBTİ onur yürüyüşü, 28 Haziran Pazar günü gerçekleştirilmek istenirken, polis saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Yürüyüşün yapılamayacağını son an da bildiren vali, 'Ramazan' ayını gerekçe gösterdi.

Geçen sene de Ramazan değil miydi?

Onur yürüyüşü geçen sene de Ramazan ayına denk gelmesine rağmen hiçbir sıkıntı yaratmayan valilik, bu yıl Ramazan ayını bahane ederek yürüyüşe müdahale etti.

Çelişkiler.. Çelişkiler..

Geçen seneyi de geçelim..

Bu yıl düzenlenen Trans onur yürüyüşü de Ramazan'a denk gelmedi mi? Yani Ramazan ayı falan bahane..

Neymiş, yapılacak olan yürüyüş oruç tutanları, hassasiyeti olan dindarları tahrik ediyormuş.

Ya hu İslam inancına göre Oruç tutmak; 'nefsi terbiye etmek' değil mi?

Sorun açlığa dayanabilmekse, bu ülkenin yarısından çoğu yatağa aç giriyor zaten. Önemli olan küfrüne de sahip çıkabilmek. İnsanları/canlıları incitmemek, küs olduklarınla dahi barışabilmek. Dünyanın en barışçıl eylemlerinden biri olan LGBTİ onur yürüyüşüne bu hassasiyeti olanlar zaten saldırmaz/saldıramaz. Sadece yemek, su değil; küfür de, taciz de, kalp kırmakta orucu bozar! (Her yıl LGBTİ onur yürüyüşünü GS lisesi önünde taciz edenlerde dahil.)

Yani, Ak LGBTİ'lerin ''biber gazı orucu bozar mı?'' tartışmalarına da bir açıklık getirmiş olurum umarım: Güçlünün değil, mazlumun.. Yalanın değil, doğrunun.. Haksızın değil, haklının yanında olun, biber gazıda yeseniz, jop da yeseniz orucunuz bozulmaz. Aksi durumda 365 gün de aç kalsanız bir faydası yok.

''Niyet önemli niyet..'' der, İslam.. Vali'nin niyeti de İslam falan değil, yukardan gelen talimat böyle: Yürüyemezler! dedi paşa..

Yürüyemezsek direniriz!

Yürüyüşe dakikalar kala birçok yerde polisin müdahalesi olduğunu duyduk. Anlaşılan bizim için zor bir gün olacaktı..

Yürüyüşe geçmeye hazırlandığımız zaman mis sokakta polis barikatlarıyla karşılaştık. İstiklal caddesine geçişimize izin verilmedi. Kurulan barikatlara bizler de sloganlarla, onların (polis) şaşkın ve acınası yüz ifadelerine de halaylarla karşılık veriyorduk.

Tabii çok geçmeden toplanan kitlenin sayısı artınca rahatsız olan polis, Mis sokakta ilk saldırısını yaptı.

Müdahale olmasına rağmen mis sokakta ayrı bir hava söz konusuydu. Polis saldırılarına direnen, barikatlar kuran, öz savunma yapan büyük bir kitle vardı. O zaman anladık ki, polisler içinde hiç kolay olmayacak bir gündü.

Fazla düşünmeye gerek yok..

Bu öfke; yıllardır nefret suçuna maruz kalmanın, gettolaşmaya mahkum edilmenin, ötekileştirilmenin, yok sayılmanın, katledilmenin tepkisiydi ve gezi direnişinde edilen tecrübeyle büyük bir direnişe dönüştü. Mis sokak kadar bu denli büyük bir tepki olmasa da, Taksim'in her yerinde bir direniş söz konusuydu.

Kendi aramızda da bu direnişi bir nevi Stonewall direnişine benzeterek; 'eşcinsellere bulaşmayacaktın Tayyip!'' diyerek, gülüyor ve direnişe devam ediyorduk.

İftar saati yaklaşınca saldırıları azaltan polis, iftar sonrası da saldırılarına devam etti.

The Mekan'da kapanış partisine biber gazı, plastik mermi, ses bombası demeden saldıranlar, adeta sokak terörü yaşattılar. Yani vali'nin açıklamasında dediği gibi, orantılı güç kullanmaya hassasiyet falan gösterilmedi. Gelene plastik mermi sıktılar, istedikleri mekana gaz bombası attılar..

Halk, esnaf demeden yine binlerce kişiyi o gün mağdur ettiler. Orantılı güç kullanmaya da değil, güvenliği sağlamaya özen gösterin.

Gerçi polisin taşkınlığı olmasa, orada halk kendi güvenliğini de sağlar..

Onlarda bunun çok iyi bilincinde..

Zaten amaçları da hassasiyetler falan değil; 'ego tatmin etmek, halkı kışkırtmak'..

Velhasıl o gün yaşanılanlardan sonra başta apolitik ve Akp'li LGBTİ'lerin kafalarında umarım bir soru işareti olmuştur.

Çünkü; o gün polis saldırırken; bu akp'li, bu chp'li, bu mhp'li, bu hdp'li diye saldırmadı.

Orada bulunan her kesimi 'ahlaksız, edepsiz' kefesine koyarak müdahale etti. Bir Akp'li arkadaşımız da gözünden vurularak yaralandı. Şunu unutmayın:

Erkek bir devlet var karşımızda. Bir defa Cumhur-başbakanı çıkıp, LGBTİ'leri hedef göstererek: 'Biz de öyle şey olmaz!' dedi. Bu daha neyin ısrarı?

Çok uzatmaya gerek yok.

Bir Kürt atasözü ile sonlandırmak istiyorum: 'Dişmenê bawan, nêbeno dostê lawan..' (Babanın düşmanı, oğlunun dostu olmaz.)

Pazar günü polis saldırısına uğrayan herkese çok geçmiş olsun. Unutmayalım;

Özgürlüğe ve eşitliğe giden yol direnmekten geçer!

(Fotoğraflar: Çağdaş Erdoğan)