Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal edip, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasını geri almasının ardından günler geçti. YSK, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı seçimini neden iptal ettiğini, Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasının hangi sebeple geri alındığına yönelik resmi gerekçeli kararını hala açıklamadı.

Geçtiğimiz günlerde Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Sadi Güven’in kamuoyuna yaptığı açıklamada, devlet bürokrasinin nasıl talan edildiğine bir kez daha şahit olduk. Sadi Güven, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı seçiminin iptaline ilişkin gerekçeli karar hakkında, ‘arkadaşlarımız çalışıyor. Yazımı bittiğinde paylaşacağız’ ifadelerini kullanmıştı.

Yani, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Sadi Güven, ‘İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimini bir şekillde, gerekçesiz olarak iptal ettik. Neden iptal ettiğimizi bilmiyoruz ama arkadaşlarımız çalışıyor, bir gerekçe bulunca size de açıklayacağız’ demek istiyor.

Allah aşkına, böyle bir devlet bürokrasisi olabilir mi?

69 yıllık bir devlet kurumu, 17 yıllık siyasi bir iktidara şapka çıkaracak kadar aciz midir?

Bir kurum gerekçesiz, haksız yere, 4’e karşı 7 oyla, -talimatla- bir yanlışı açık açık kabul ettiğinde, o doğru içlerinde ölür mü? Elbette ölmez; ama YSK, karar verilmiş bir görüşün -talimatın- derin uykusundadır.

69 yıldır faaliyet gösteren, ülke genelindeki demokratik seçimlerin muhatabı olan Yüksek Seçim Kurulu, Sadi Güven başkanlığındaki dönemde güvenilirliğini tamamen yitirmiştir. Ne yazık ki Cumhuriyet tarihimizin en kirli, şaibeli siyasi ve bürokratik dönemine tanıklık ediyor ediyoruz. Ancak devlet gücünü kullanarak bu şaibeleri gizleyenler, gerçeklerin ortaya çıkmasını sadece ve sadece geciktirebilir; gerçeklerin ortaya çıktığı günlere de tanıklık edeceğiz. Bu kaçınılmaz bir gerçektir.

YSK ‘talimatlı gerekçeli kararını’ ne zaman açıklar? Sorusunun cevabını arıyoruz bugünlerde…

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki biat etmek, bağımsız kalmaktan çok daha zor bir iştir. Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum.

Düşünün; aklınıza yatmayan, hiçbir mantığı olmayan bir eylemi, aldığınız emir gerekçesiyle altını doldurmak, en azami gerekçelerle izah etmekle yükümlüsünüz. Korkunç değil mi? Ama bağımsız bir kurum olmak daha kolaydır. Yasaya, kanuna, ilkelerine ters olan ne varsa reddedersin; aksi bir durumsa şayet, kabul edersin.

Durum böyleyken beni daha çok meraklandıran, Yüksek Seçim Kurulu’nun gerekçeli kararı ne zaman açıklanacak?’ sorusundan ziyade, ‘‘Yüksek Seçim Kurulu’nun gerekçeli kararı ne olacak?’’ yönündedir. Fakat Sözcü Gazetesi yazarı Deniz Zeyrek, bugün FOX’ta İlker Karagöz’e ilginç bir iddiada bulundu. Deniz beyin iddiası ilgimi çektiği için sizinle paylaşmak istiyorum:

Deniz bey, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün yaptığı bir konuşmayı işaret etti.

Ve… YSK gerekçeli karar metnini Erdoğan’ın yaptığı bu konuşmadan hazırlayacağını, bir hafta içinde de Erdoğan’ın sözlerini gerekçeli karar olarak kamuoyu ile paylaşacağını iddia etti.

Böyle bir şey olabilir mi?

Tabii ki olur.

Gerekçesiz bir şekilde seçimi iptal edip, -Cumhuriyet tarihinde yine bir ilk- aradan 10 gün geçmesine rağmen İBB seçimini neden iptal ettiğinin gerekçesini kamuoyu ile paylaşamayan ve hatta seçimin iptal edildiğini AKP YSK temsilcisi ile kamuoyuna duyuran; sandığa gitmeyen seçmenlerin listesini iktidar partisi ile paylaşan, bürokrasisi talan edilmiş bir kurumdan her şey beklenir.

‘‘Sonuçta battı balık yan gider…’’ Öyle değil mi?

Ama gelelim ki, demokrasinin olduğu ülkelerde, Yüksek Seçim Kurulu gibi önemli bir görev üstlenen kurumun en önemli 2 ilkesi olmalıdır; bağımsızlığı ve tarafsızlığı… Şayet demokrasi adına böyle önemli bir kurumun bağımsızlığı, tarafsızlığı tartışmaya açıldığı zaman kurum işlevliğini yitirmiş, daha önce seçimle göreve gelenlerin meşruiyeti de tartışılması gerekiyor demektir.

Ve ne yazık ki, kantarın topuzu bir defa kaydı. Yüksek Seçim Kurulu, artık güvenirliğini yitirmiş biat eden bir kurumdur. Böyle bir kurumun idaresinde yapılan daha önceki seçimlerde halkın kafasında soru işareti bırakmıştır.

Durum böyleyken, Yüksek Seçim Kurulu gibi önemli bir kurumun tartışmaya açılmaması adına en büyük çabayı iktidar partisi göstermelidir. YSK’nın bağımsızlığı, tarafsızlığı tartışmaya açıldığı vakit iktidarın meşruiyeti de tartışmaya açılır.

23 Haziran’daki İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimini Binali beyin kazandığını varsayarsak, Binali beyin meşruiyeti tartışmaya açılmayacak mı? İktidar partisi ve Yüksek Seçim Kurulu, Binali Yıldırım’ın meşruiyetini Türkiye sınırları içinde öyle ya da böyle kabul ettirse bile, uluslararası camiada Binali Yıldırım’ın ve AKP iktidarının meşruiyeti kabul görecek mi?

Sanmıyorum.

Şahsi menfaatleri ya da korkularından dolayı derin uykuda olan ve devletin kurumlarını işlevsiz hale getiren, ilkelerini tartışmaya açan her kim varsa gün gelecek hesabını verecektir.

Ve son olarak şunu da belirtmeliyim ki, devletin bürokrasisini tahakküm altına alarak kazançlı çıkacağını düşünenler asla sevinmesinler. Bu durumda kaybeden devlet ya da halk değildir; kaybeden bürokrasiyi tahakküm altına almaya çalışan, meşruiyetini yitirmiş iktidar ve iktidar gücüne biat edenlerdir.