Güneydoğu’daki çatışmalarda on ayda dört yüzden fazla asker ya da polis ölseydi ya da dört yüzden fazla PKK’lı hayatını kaybetseydi Türkiye altüst olurdu, hızla bir iç savaşa doğru ilerlerdik, nutuklar, demeçler, öfkeli gösteriler, tepkiler birbirini izlerdi.

Ama ölenler “işçiler” olunca hiç ses çıkmıyor.

Bunların hepsi, askerler de, polisler de, gerillalar da, işçiler de insan, neden bazılarının ölümleri bizi diğerlerinin ölümlerinden daha fazla sarsıyor?

İnsanların ölümünden acı çeken bir toplum olsak, işçilerin de ölümüne isyan ederiz.

Etmiyoruz.

Bizi üzen, öfkelendiren, “birisinin ölümü” değil, biz insanların ölümüne üzülmüyoruz.

Biz, o “ölümleri” kendi adımıza, ırkımız adına bir “yenilgi” olarak değerlendirdiğimizde ayaklanıyoruz.

Irkçılığın böylesi zor görülür.

Irkımız, insanlarımızdan daha değerli.

İnsanları değil, “ırkımızın” yenilmezliğini korumaya çalışıyoruz.

Hastalanmak budur işte.

İnsanı unutmaktır.

En korkunç, en acı veren ölümler bile, eğer o ölümlerle “ırkımızı” özdeşleştirmiyorsak bizi ilgilendirmiyor.

Türk medyasının da Kürt medyasının da durumu aynı.

Zaten bunlar aynı fotoğrafın siyahıyla beyazı.

Irkçılıkta bir fark yok aralarında.

Hükümetten de bir ses çıkmıyor.


“Benim askerim, benim polisim”
diyen hükümet, “benim işçim” demiyor.

Türkiye’de ölen işçilere ağlamayan bir iktidarın, Somali’de, Gazze’de ölenlere gözyaşı dökmesini nasıl içten bulacağız peki?

Bunun samimi bir davranış olduğuna nasıl inanacağız?

Her gün ölüyor işçiler.

Onları korumak için harcamadığımız paraları, götürüp silahlara harcıyoruz.

Öldürmek için para var, yaşatmak için yok.

Sadece hükümet de değil içtenliği kuşkulu olan.

BDP’nin içtenliği de çok su götürür.

Bu parti Kürtler için çok hassas değil mi, gerillalar için açılan taziye çadırlarını mutlaka ziyaret ediyorlar, ölen işçilerin çoğunluğu yollarda hayatlarını kaybeden “mevsimlik işçi” denen Kürtler, peki siz BDP’den bu Kürt işçiler için bir tepki gördünüz mü?

Ya diğer muhalefet partileri?

Başbakan’a laf çakmayı politika zanneden CHP, bir gün kalkıp da ölen işçileri ülkenin gündemine yerleştiriyor mu, hükümetten bu insanların hesabını soruyor mu?

Milliyetçi MHP, ölen işçiler için dertleniyor mu?

Devlet Bahçeli, Kandil’e bayrak çekme derdinde, ülkesindeki işçiyle ilgilenmiyor bile.

Varlığını, onurunu, kimliğini ölümde aramak, aslında varlığından, kimliğinden, onurundan vazgeçmektir.

Öldürterek varolunabilse, herkesten fazla adam öldüren Hitler varolur, bir sığınakta kafasına bir kurşun sıkmak zorunda kalmazdı.

Bugün insanlığın ölçüsü, bir insanın diğer insanların yaşamasına yaptığı katkıdır.

İnsanı, sadece insan olduğu için korumaktır, insana, sadece insan olduğu için sahip çıkmaktır.

Kürt diye sahip çıkmanın, Türk diye sahip çıkmanın bir anlamı yok.

Öyle yaptığında sen birini korumuyorsun, ezilmiş, örselenmiş kişiliğini ölümlerle iyileştirmeye çalışıyorsun sadece; iyileştiremezsin, aksine her ölümde biraz daha hastalanırsın.

Biz, dün “On ayda 400 Türk öldürüldü” ya da “On ayda 400 Kürt öldürüldü” diye manşet atıp bunun belgelerini yayımlasaydık Türkiye birbirine girerdi, bütün televizyonlar, gazeteler bu konuyla ilgilenirdi.


“400 işçi öldürüldü”
deyince kimse aldırmadı.

Hâlbuki o işçiler göz göre göre öldürüldüler, onları öldürenler onları korumak için harcamadıkları paraları “maliyetlerinden” düşüp daha ucuza ve daha fazla mal satarak kâr ettiler.

O kanlı paralar elden ele dolaştı.

Umursamadınız.

İnsanlara aldırmıyorsunuz, değil mi?

İnsanınız değil, ırkınız önemli.


“Öldürterek”
varolabileceğini zanneden, aklını ve duygularını yitirmiş zavallı hastalarsınız siz.