Bir ‘merhaba’ ile hayatınıza giren insanlar olur; hayatın herhangi bir anında, bunu siz seçemezsiniz, öngöremezsiniz, bir şekilde o ‘merhaba’ ile gelir ve konar sizin hayatınıza/yüreğinize. Bu kimi zaman bilmediğiniz bir kentin sokaklarında yol alırken, kimi zaman bir eylem arbedesinde ve bazen de uzun bir otobüs yolcuğunda. Bir de ilk bir resim olarak mahpushanede olur bu ‘merhaba’. Murat Saat’in bana ‘merhaba’sı mahpushanede bir derginin arka kapağında oldu. Vesikalık bir resimdi, güleç, sıcak bir tebessüm.

Orada “Murat Saat Yoldaşımız Şehit Düştü”(1) diye yazıyordu. Evet, bu bir ölüm ilanıydı. Bu kez ‘merhaba’m ölüm ilanı ile olmuştu. Ama o an ne hissettim şimdi hatırlamıyorum, bildiğim ve bana kalan, ‘bu vesikalık resim de benim hayatımın bir kıyısına ilişecek’ diye düşünmek oldu. Çünkü ilk bir ‘merhaba’mda diyeceklerimi diyorum ben, yani ilk bir seslenme, bir karşılaşma, bir görüntü, bir resim… Ondaki o bir bakış hayatının, yaşayacaklarımızın, paylaşacaklarımızın bir önsözü gibi gelir bana. Murat Saat ile böyle tanıştım ben. O zaman Bursa H Tipi cezaevinde tutsaktım. Bir süre sonra, ne kadar oldu bilmiyorum -kaç ay- “Antep cezaevinden bir yoldaşımız geldi” dendi. Ve her geliş bir heyecandır ya, gidip gördüğümde çok başka bir şey olmuştu bana. “Öldü” denilen ve kendisi hakkında ölüm ilanı verilen Murat Saat karşımda duruyordu.

Zaman çok hızlı akar mahpushanede, hiç “dışarısı” gibi değildir, sen zamana yenik düşmemek için çok daha fazla yürür, çok daha fazla konuşur, çok daha fazla okursun. Sohbetlerin için ‘yetişecek bir yerin’ yoktur. İşte öylesi zamanlarda hikâyeler akmaya başlar. İçinde kendini gördüğün bir hikâye seni bulursa o zaman bir yürek daha çoğaldığını analarsın, bunun heyecanı, bunun mutluluğu, yüzünde açan tebessümü ile bambaşka olursun sen. Her birimizin hayatında vardır böyle ‘merhaba’lar.

Murat Havza’dan gelip İstanbul Üniversitesi’nde Kürt Özgürlük Hareketi ile tanışır. Aynı zamanlarda Murat ile öğrenci olan bir arkadaşı Köln’de bir sohbetimizde; “Murat her sabah bizden erken okula gelirdi, sanırdın ki kendisine bir saat koşulu konulmuş ve her sabah Murat erkenden okulda olur.” Murat nasıl bir ülkede yaşadığını biliyordu. Murat ‘halklar özgür olmadan ben de özgür bir hayat yaşayamam” dediğinde çok gençtir. Murat halkların özgürlük mücadelesine, sosyalizm kavgasına sevdalanır. Karadeniz’in hırçın yüreğine Botan’ın kavgasını katmaya karar verir. İstanbul’un sokaklarını, kentleri arkasında bırakarak gerilla olmaya karar verir. Murat’ın arkasında bıraktığı İstanbul’da ben o zaman benzer hayallerimizin peşinde yol almaya çalışıyordum.

Gerilla hayatı çok kısa sürer, bir çatışmada yaralanır ve yoldaşlarından geride kalır. Günlerce yaralı şekilde ormanlık sahada ölüme karşı direnir, en son bir Kürt köyüne sığınır, yiyecek ve elbise ister, “ben yoluma devam ederim” der. Olmaz. Murat, kendisine kapısını açan ailenin ihbarı üzerine yakalanır. Murat’ın yoldaşları bütün bunları bilmediklerinden Murat’ı öldü bilip ilan verirler. Ama Murat yüreğinde inanç ve inat ile yaşamaya devam eder. Tutsak düştüğünde 18 yaşında bir gençtir. Kendisine yaşam boyu mahkûmiyet verilir. İşte ben bu zamanlarda tanıdım Murat’ı. Sen bilmesen de hayatına/tenine yazdıkların olur, işte Murat ile de böyle tanıştım ben.

Murat için her zaman “o bizim en güzelimiz” derdim. Seviyeliydi, en zor zamanlarda bile kapsayıcı cümleler kurardı, çok güzel okurdu Murat. Saz çalardı, sonra gitar çalmaya başladı. Murat içinde “yazdıklarımda, iki dünya arasında süreklileşmiş sınır ihlalleri buluyorum” diyerek hikâye biriktiriyordu. Sonra kitapçı raflarında gördük; “Yoksa Sen Benim En İyi Arkadaşım mısın?” (2)

Murat itirazlarını her zaman yaşamsal kılardı, kimi zaman o an ne düşünür bilmezdim ben, uzun saatler usanmadan, yağmurun karın altında volta attığımız oldu. Soluksuzca konuştuğum kişilerden biri oldu hayatımda. Hani konuşursun ama aslında bu bir konuşmak değil, bu bir performanstır bazen, farkında olursun ya da olmazsın. Yanında kanatlandığınız biri varsa, yaptığınız salt bir konuşma olmazdı. Ben daldan dala atlardım, bir an bir anı, bazen bir hikâye, bazen de iddialı olmayan sesimle bir türkü bağırırdım, Murat hep dinlerdi.

Her birimizin o gri betonlar ile başka bir hesabı olurda ben yıllarca “volta, hücre, mahpus” kelimelerini hayatımdan ve yazdıklarımdan uzak tuttum. Murat ise; “Ama daha önce, içinde bulunduğum mekânın, hapishanenin bunda etkili olduğunu söylemeliyim. Hapishane türlü mekanizmalar yoluyla iktidar uygular size. Dahası, zamanla bu mekanizmaları unutturmak ister. Bunu başarırsa bu mekanizmaları ve içinde bulunduğunuz mekânı karakteriniz addetmeye başlayabilirsiniz. Sanırım ben yazarak ilk önce, buraya ait olmadığımı söylemeye çalışıyorum. Bu mekânın benim karakterim olmayacağını, bunu kabul etmediğimi ilk önce kendime tekrar tekrar hatırlatmak istiyorum. Bu şekilde başka hayatları yazarken kendimi var ediyorum aslında” diye daha içten/derinden bir hesaplaşmanın peşindeydi.

Sonra ben çıktım, geride kalan onlarca, yüzlerce, binlerce kişiden biri oldu. Sen çıkarsın ama bir yanın onlar ile hep içeride olur. Çünkü bilirsin eksiksin, tamamlanamaz yüzündeki tebessüm, yüreğindeki sıcaklık ve hayaller kurmaya devam edersin. Özgürlüğüne kavuşmasını sabırsızlıkla beklediğim kişilerden en ilkiydi Murat. Çünkü birlikte hayaller kurduk. Çünkü ben Murat’ı beklerken bu hayallerimi kurmaya devam ettim. Murat çıktığında ben onu uzun bir Anadolu/Kürdistan yolcuğuna çıkaracağım, Ege’den başlayacağız, küçük kasabaları, köyleri, patika yolları aşarak Akdeniz’e oradan Botan’a, Amed’e…

Ben bu hallerimle ile mi kaldım şimdi, daha bir saat önce ‘Edebiyatçı Arkadaşları’ adına gazeteye verilen bir ilan okudum. Murat bu senin için okuduğum ikinci “ölüm” ilanı. Yoksa gene, sen bir yolunu bulup ‘merhaba’ der misin? “Güle güle, elveda Murat” demeyeceğim ben. Hayallerimizde olmaya devam edeceğim…

___________________

1 ) Alternatif Dergisi

2) http://t24.com.tr/k24/yazi/muebbet-yazar-murat-saatten-mektup-var,280