Kelimelerin yetmediği anlar olur, kendi kendine yetmediğini sanırsın. Her tarafını düzenbazların ve menfaatçilerin sardığı anlar olur, kendini yanlış yolda sanırsın. Herkesin sana küfrettiği bir ortamda kendi kendine neden küfretmediğine şaşarsın. Etrafında kendi kendini imha için sıraya girenlerin çokluğunu görür, afallarsın.

Çifte tarifeli hukuk algısı olunca; çifte tarifeli adalet; çifte tarifeli hak, hukuk, sevgi, saygı, merhamet; çifte tarifeli etik, terbiye, namus kendiliğinden devreye girer.

'Toplum çok bozuldu, eskiden böyle miydi; atalarımız şöyleydi, böyleydi' hamaseti dilimizden düşmez. Ama bozguna uğrayan hukukun hesabını halka havale ettiğimizin farkında mıyız? Kendi yazdığı hukuku kendi uygulayan erkelerin, kurban adayı kadınlar ne zaman adalete erecek, ne zaman hukuktan dert yanmayacak.

Halk farkında olmayınca her şey mubah oluyor demek ki.

Hammurabi vicdanın rahat mı?

Hep üzülmüşümdür Muammer Kaddafi'nin akıbetine. Oysa hep sevinmişimdir Saddam Hüseyin'in rögar kapağının altından lağım faresi gibi kafasını çıkarıp ortalığı gözetlemesine.

Halkın doğal hukuku, yapay hukuklardan çok daha adaletli ve çok daha güvenilirdir. Ermeni'si, Rum'u, Kürd'ü ve Türk'ü aynı ortamda dostça yaşarken, birbirilerinin inancına, kültürüne ve her türlü farklılıklarına saygı duyardı. Yaşandı, görüldü. Tarihler yazdı. İnkar etmek isteyenler farklı bir tarih yazdı.

Ne zaman ki, siyasetçiler ırklar, dinler, mezhepler, kültürler üzerinden nemalanmayı keşfettiler o zaman bu farklılıklar birer silah olarak kullanıldı. Bu insanların gündeminde olmayan konular yapay gündemlerle düşmanlıklar haline getirildi. Bu düşmanlıklar ağalıklar, paşalıklar, vekillikler, bakanlıklar getirdi. Yetmedi. Bankalar dolusu dolar getirdi. yetmedi yatlar katlar... Yetmez dendi, yurt dışında paralar, evler, arsalar, oteller olsun istendi. Ermeniler ve Rumlar azalınca Kürtler aynı getirinin bir parçası haline getirilmeye başlandı. Kürtlere sağlı sollu ne çok vurmasını bilirsen o kadar kazanıyorsun. İyi Kürt, kötü Kürt; terörist Kürt, yandaş Kürt... Her defasında da ' İyi Kürtlerle kötü Kürtleri birbirinden ayırıyoruz' demekten de geri durulmayarak... Kendilerine göre ayarlanan iyiler, makamlar tayin etmekte, yollu , yolsuz milyon dolarlar sunmakta; asgari ücret karşılığında bile iş bulamama pahasına.

Bizim güzel memleketimiz, ne Muammer Kaddafi'ye yapıldığı gibi haksızlık yapmaya; ne de Saddam Hüseyin'in yaptığı haksızlığa uğramaya mecbur bırakılmamalı. Lakin, görüyoruz ki, haksızlık yapanlar da, haksızlığa uğrayanlar da ülkece huzur bulamadı.

Hamaset edebiyatı yapanların, sadece bir ırk seviciliğinin bizleri nereden nerelere götürebileceğini görmelerini sağlamak bir zorunluluktur. Ancak bir bütün içine gömüldüğümüz ırkçılık çukurundan çıkamıyorsak, doğrunun sadece ırkımızın üstünlüğüyle sınırlı olduğunda yırtınıp durmamızda yattığını bilmeliyiz.

Her defasında Amerika'yı yeniden yeniden ve yeniden keşfede keşfede, kaşif olduğumuzu sanıyoruz da kimsenin gelip bize yol danıştığı yok. Yine IMF, yine WORLD BANK, ABD, yine AB, BM, yeniden Rusya Federasyonu... Her yolu onlara sormamızın bir haksızlık olduğunu nenem de söylerdi. Bunu, bugün birilerinin bağırarak söylemesi bizi haklı kılmaya yetmiyor. Ekonomik olarak güçsüzüz. Fakiriz yani. Dilenciye mal varlığınızın bir kısmını mı verirsiniz yoksa bozuk para mı? Dilenciye aile içinde alınacak kararlarda söz sahibi olma hakkı verir misiniz? Hayır. Onlar kadar güçlü olmadığımız sürece bize, 'dilenci gözüyle bakacakları ruh halimiz' kaçınılmazdır.

Halkın malını çalıp yurt dışına kaçıranların zenginlikleri, onlara bangır bangır bağırma cesareti verebilir. Ama ülke olarak bangır bangır konuşabilmemiz, hem yumruğumuzu masaya vurabilmemiz için halkın elini cebine attığında tomarla para çıkarması gerekir. Bu halk, elini cebine attığında başka bir şeyle oynuyorsa bu oyun hep böyle devam eder.

Memleketin durumu bizleri üzmüyorsa, bir sorundan da bahsetmek yersiz. Öyleyse ürettiğimiz uzay gemilerinden, sahip olduğumuz patentlerden ve yüz bin liralık kişi başı milli gelirden bahsedelim.