Az duyulan…

Az bilinen…

Az konuşulan bir soykırım onlarınki.

Binlerce yıldır aynı topraklarda kalmış, yaşam savaşı vermiş olmalarına rağmen.

***

7 Ağustos, Dünya Süryanilerince “Süryani Soykırımı Günü” olarak anılıyor.

Süryaniler için bu topraklarda karanlık günler Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş günlerinde başladı.

Diğer Hıristiyan halklar gibi.

Ama bir farkla…

Onların yaşadıkları trajedi her zaman İstanbul’dan gelen emirlerle yaşanmadı.

Çoğu zaman yanı başlarında buldular katillerini.

***

19. yüzyılın sonunda Süryanilere de diğer Hıristiyan toplumlarla aynı suçlama yöneltildi.

Müslüman topluluğa göre misyoner okullarına giderek Batılı ülkelerin çıkarlarına alet oluyor, üzerinde yaşadıkları toprakları “din kardeşleri” sayesinde ele geçirme planı yapıyorlardı gizliden gizliye.

Ne de olsa arkalarında ABD ve Avrupalı “ağabeyleri” vardı. Ancak gerçeğin öyle olmadığı katliamlar ile ortaya çıkacaktı.

***

İlk saldırı 1843 yılında düzenlendi Süryanilere.

Botan Emiri Bedir Han’ın hakimiyeti altındaki Hakkari Emiri Nurullah Bey’di harekatın başını çeken.

Rakibi Süleyman Bey ve ona destek olduğu gerekçesiyle Asuri patriği Mar Şimun’a karşı başlatılmıştı savaş.

Osmanlı güçlerinin de yardımıyla Nurullah Bey hem rakibini yeniyor, hem de sonunda Patrikhane binasını ateşe veriyordu…

Bölgede gücünü ispatlasa da bölgedeki karışıklık son bulmayacaktı.

***

3 yıl sonra Nurullah Bey bir kez daha Süryanilerin üstüne yürüdü.

Fakat bu kez beraberinde Osmanlı ordusunu bulamamıştı.

Bedir Han’dan aldığı destekle 10 bin Süryani daha öldürüyordu.

Katliamlar peşi sıra sürerken Ermenilerin Suriye çöllerine sürüldüğü 1915’te Süryanileri de benzer bir kader bekleyecekti.

***

1914 Ekim ve Kasım aylarındaki saldırılar nedeniyle Osmanlı ordusuna karşı taarruza geçen Süryanilere Türk ve Kürt birliklerinin yanıtı sert oldu.

On binlerce Süryani öldürülüyor, binlerce yıllık yerleşim yerleri ardında iz bırakılmazcasına tahrip ediliyordu.

12 yaşından büyük erkek çocukları katledilmiş, travma içindeki yetim ve öksüz çocuklar Kürt ailelere verilmişti. Kadınlar Müslüman olmaya zorlanmış ve Müslümanlarla evlendirilmişti.

Hayatta kalmayı başaranlar ise İran’ın Urmiye şehrine geçebilenlerdi.

Rusya’ya ve Tebriz’e gidenler orada açlık ve kıtlıktan kırılacaktı.

Topraklarına geri dönmek isteyenleri ise yeni katliam dalgaları bekliyordu.

***

Cumhuriyet Türkiyesi’nde yaralar tazeyken, henüz güven tazelenmemişken açıldı ilk ateş.

1924 yılının Eylül ayında bu kez Ankara düzenliyordu “operasyon”u.

Kürt aşiretlerinin de yardımıyla Hakkari’yi merkez alan harekatın bilançosu belirsiz olsa da tek bilinen bölge Süryanilerinin Irak’a kaçmak zorunda kalmasıydı.

***

Süryaniler bu topraklarda da huzur bulamayacaktı.

1933 yılının 7 Ağustos’unda da düzenli bir katliama uğrayacaklardı.

Irak hükümetinin Süryanileri ülke geneline dağıtma, ellerindeki silahları alma kararının ardından çatışmalar çıktı.

Duhok’taki saldırının ardından binlerce kişi hayatını kaybetti, köyler yerle bir edildi, din adamları idam edildi.

Ve dünya yine sessiz kaldı.

Her zaman olduğu gibi…

***

Bugün hala devam ediyor bu süreç sessiz sedasız…

***

İçişleri Bakanlığı tarafından soy kodlarının “4” olarak fişlendiği öğrenilen Süryaniler hala tarih kitaplarında “hain” olarak tanıtılıyor.

“Özellikle yurtdışına göç eden Süryaniler Batı’nın ekonomik refahı içinde yaşamak için o devletlerin siyasi ve dini çıkarlarına alet olmaktadırlar. 1915’te sözde Süryani soykırımı yapıldığı söylenmektedir. Süryaniler 1. Dünya Savaşı’nda Rusları destekleyerek taraf olmuşlardır. Süryanilerle mücadele savaş şartları içinde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla soykırım söz konusu değildir. Süryaniler hiçbir sorunla karşılaşmadan dini ve sosyal faaliyetlerini gerçekleştirmişlerdir.”

Süryaniler bir yandan devletle olan yargı sürecinde en eski kilisesi Mor Gabriel’in topraklarını kurtarmaya, bir yandan da Türkiye’de hak arayışındaki bir başka halkın, Batı’nın azınlığı Doğu’nun bugünkü çoğunluğu Kürt nüfusun el koyduğu Mor Avgin Manastırı’na sahip çıkmaya çalışıyor…

Tek amaçları ise bir Süryani rahibin kırım döneminde söylediği sözün gerçekleşmemesi:

“Gerçek olan şudur ki halkımız için her şey bitti”