Ayhan Çarkın eski bir polis. Susurluk davasında ‘çete üyeliği’nden dört yıl hapis cezasına mahkûm olmuş, yatıp çıkmış...
Radikal’de üç gündür haber.
Meslektaşlarım Enis Sayman’la Dinçer Gökçe’ye anlattıkları dehşet verici.
Ayhan Çarkın diyor ki:
“Ben 1986’da Güneydoğu’ya ilk gönderilen 320 kişilik Özel Harekât grubu içindeydim. 1990’a kadar bölgede kaldım. Hepimiz kana bulaşmıştık. Öyle korkunç şeyler yapıldı ki o halka...”
Diyor ki:
“Ben bu halka uçak kullanıldığını gördüm. Top kullanıyorsun, tank kullanıyorsun, mayınlar kullanıyorsun halkına karşı... Bu ateş hepimizi yakacak. Bok yedirdik bu millete... Tırnaklarını söktük. Dilini yasakladık. Biz bunu yaptık.”
Diyor ki:
“Özür dilememiz lazım Kürtlerden...”
Diyor ki:
“Şimdi her tarafta toplu mezarlar çıkıyor. İster gerilla ister terörist... Bu toplu mezarlar bu milletin ayıbıdır.”
Diyor ki:
“Dehşet şeyler yaşandı o bölgede. 1986’da gittik oraya. Bir yıl sonra Mardin Ömerli’ye bağlı Pınarcık Köyü’nde bir katliam yaşandı. 16’sı çocuk 30 kişi katledilmişti. Pınarcık katliamını provokasyon amaçlı JİTEM’in oluşturduğu gruplar yaptı. Çoğu çocuk 30 insan... Bir çocuğun cansız cesedi kollarımdaydı (ağlıyor)... O insanları örgüt öldürmedi. Bu kanı döken başkasıydı.”
Diyor ki:
“Başbağlar katliamı, Bilan kazası olayı, Jave köyleri... Aynı ekip yaptı bunları... Başbağlar katliamı kesinlikle Ergenekon zihniyetinin ürünüdür.”
Diyor ki:
“Ben İstanbul’daki her baskında vardım. Perpa baskınında bir kız öldü, infaz edildi. Ben silahlı çatışmadaydım o esnada. Orada bir başka Ayhan vardı, o vurdu kızı. Sabahat Karataş olayında (Çiftehavuzlar) ben vardım. İbrahim Şahin’in yanındaydım. Bahçelievler’deki çatışmada imzamı attım. 15 kişi ölmüştü orada. Hata yaptıysam bedelini ödemeye hazırım. Ama emri kim veriyorsa katil odur. Ben tiksindim bu olanlardan...”
Diyor ki:
“Hiçbir yere kaçmayacağım. Öcalan’ın önerdiği hakikatleri araştırma komisyonu kurulsun, namusum ve şerefim üzerine yemin ediyorum, gider her şeyi anlatırım. Benimle birlikte olanları, bu ülkeye ihanet edenleri söyleyeceğime yemin ediyorum.”
Diyor ki:
“Ama o komisyona başkaları da gelmeli. Mehmet Ağar, İbrahim Şahin ve daha başkaları da gelmeli...” (Radikal, 22 Mart 11, s.16)
Evet, tarihimizin korkunç sayfaları!
Ama hâlâ karanlıkta.
Ne yazık ki öyle.
Bu sayfalar aydınlanmadan bu ülkede demokrasinin, hukuk devletinin yerli yerine oturması olanaksız.
TBMM Susurluk Komisyonu Raporu yeniden gündeme getirilmeli.
Kutlu Savaş’ın, içinde Veli Küçük’lerin de bulunduğu faili meçhul cinayetlerle ilgili Başbakanlık Teftiş Kurulu Raporu tekrar gündeme getirilmeli.
Ve de bilenler konuşmalı!
Bunun artık zamanıdır.
Devlet kirden temizlenmeden, devlet hukuk ve adaletle donanmadan insan hakları ve özgürlükler düzeni ayaklarının üstüne kalkamaz.
Son söz:
Mehmet Ağar ne zaman konuşacak?..