Kuyudan çıkmak için, ilk önce kazmayı bırakmak lazım. Savunma Bakanı Hulusi Akar şu demeci verdi; "ABD'nin bu yaptırımlarına (düşman hukuku uygulama yaptırımlarına) karşı hazırlık yapıyoruz". Akar’ın bahsettiği, CAATS (Countering America's Adversaries Through Sanctions Act), yani “Yaptırımlar yoluyla Amerika’nın hasımları ile mücadele etme Kanunu”. Amerika'nın en önemli kanunlarından biri. Açıkça bir yaptırım yasasıdır, yani düşman hukuku uygulamaktır. Son dönemlerde Türkiye'ye karşı Pentagon tarafından tehdit unsuru olarak kullanılmaktadır. Devlet ciddiyeti, bu tür hazırlıkları gizliden gizliye yürütmeyi, yapmayı ve uygulamayı gerektirir. Fakat bu şekilde ulu orta dile getirilecek olursa, o zamana kadar merak etmeyen yabancı yatırımcılar da doğal olarak açar, bakar, araştırır, bilgilenir ve kaçarlar. Zira bu yaptırımlar bizden başka Kuzey Kore, İran, Venezüella, Rusya gibi ülkelere uygulanıyor ve bu yaptırımların bizim üzerimizde de uygulanacağını ABD tarafından değil, bizzat Türkiye Cumhuriyeti Savunma Bakanının ağzından duyuyorlar. Nitekim Süleyman Soylu'nun, "ey Alman vatandaşları bilin ki, eğer Türkiye'ye seyahat edeceksiniz, Almanya'da suç olmayan bazı unsurlar Türkiye'de suç olabilir" dediği Alman Dışişleri Bakanlığı resmi internet sitesinde ifade edilmişti ve yayınlanmıştı. Bu belki sadece bir yorum olabilir ama Soylu gerçekten de "Orada konuşuyorlar, sonra gelip Bodrum'da denize giriyorlar, biz onlara ne yapacağımızı biliriz" açıklamasını yapmıştı. Dolayısıyla, iç veya dış güçler değil, ekonomi ve turizmimiz bizzat kendi İçişleri ve Savunma Bakanlarımız tarafından baltalanmaktadır. Nitekim bugün bir hamle daha geldi ve ABD Senatosu Silahlı Hizmetler Komitesi, 750 milyon dolarlık savunma bütçe tasarısını açıkladı. Taslak, Rusya'dan S-400 hava savunma sistemi satın almaktan vazgeçmediği takdirde Türkiye'nin F-35 savaş uçağı programındaki ortaklığının sonlandırılmasını da içeriyor.

Erdoğan’ın dehasını çözemeyen küresel finans çevreleri (bloomberg) geçen sene bu zamanlar şöyle bir manşet atmıştı: "The Age of Erdoganomics Has Come". (Erdoganomi Çağı geldi çattı). Zira Reis'in teorileri Ekonomi bilimiyle izah edilemiyor, bunun yerine "Erdoganomi" adında yeni bir ilim dalı zuhur ediyordu Allah’ın izniyle... Öte yandan, vatandaş açısından bizimkilerin “dış güç” adını taktıkları harici analizlere kulak vermekte yarar var. Yine geçen yıl dolar 4 lira olmuşken, Commerzbank Analisti Ghose: “TCMB'nin faiz artırmak için Haziran'ı bekleme gibi bir seçeneği bile yok, aksi takdirde dolar 6 TL'yi görebilir” şeklinde bir analizde bulunmuştu. Devletimiz tarafından ağır bir dil ile eleştirilmişti. Fakat hemen sonrasında doların seyri malum...

Geçen gün Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan aynı yerde, zamanda ve aynı konuşma içerisinde şu iki cümleyi sarf etti ve edebildi; "Türkiye geçmişte adamına göre, meşrebine göre adalet uygulayan çetelerden çok çekti" ve "Çete yaftası vurup hâkimleri hedef göstererek, hakaret ederek yapılan eleştirinin adı densizliktir, had bilmezliktir ve hatta ahlaksızlıktır". Fehmi Koru , “Kendine sadık bir medya düzeni kurmuşlarsa, nereye doğru yol alındığından en son iktidarların haberdar olması gibi bir durum da var” yorumunda bulunurken, Ak Parti eski Diyarbakır milletvekili Abdurahman Kurt ise, "Ak Parti 'one-man show'a dönüştü" diyor. Ak Partinin ilk 7-8 yılı, “Orta Doğu’da hiçbir gelişme Türkiye’nin iradesi olmadan gerçekleşmez” özgüveni ile harcanmıştı. Şimdi ise YSK’nın gerekçesiz gerekçeli kararları ile vakit geçiriyoruz ve bu ülkenin çok değerli enerjisini harcıyoruz. Halen üretemiyor, halen sadece tüketiyoruz. Örneğin otomobilleri Almanlar üretiyor, biz tadını çıkarıyoruz. Almanya’daki makam aracı sayısı 9.000, bizim güzel ülkemizde ise 120.000. Ne de olsa itibardan tasarruf olmaz...

Damat Bakan Albayrak ekonomi noktasında o kadar başarılı bir şahsiyet ki, Ekonomide Yapısal Dönüşüm paketi açıklandığında dolar 5.69 liraydı. Paketin açıklanmasının üzerinden daha 40 gün geçti, dolar şimdi 6.15’e dayandı. Her geçen gün kendisini aşıyor, paketleri yeniliyor. Yeni açıklanan ve ilan edilen paketin adı ise; “İVME Finansman Paketi”. İVME kısaltması ise “İleri, Verimli, Milli Endüstri“ anlamına geliyormuş. Nasıl da zekice... Canlı yayında izlemeseydik, elbette ‘şaka’ zannedebilirdik. Neymiş efendim, kamu bankaları piyasa faizlerinin altında 30 milyar lira kredi dağıtmaya başlayacakmış ve ayrıca ülke olarak cari fazla verecekmişiz pek yakında. Peki, bu 30 milyar nereden bulunacak acaba? Türkiye'nin o kadar finansman kaynağı yok, toplanabilen vergiler de seçim(ler) için harcandı. Açıkçası para basılacak ve basılan para kredi olarak şirketlere aktarılacak. Bunu doğrudan söylemek yerine ağzında geveliyor damat bey. Doğrusu cari fazla Türkiye gibi ülkelerde küçülme, daralma ve krize işaret eder. Cari fazla vermek, o ekonomide ithalatta sorun olduğunu düşündürür. Albayrak, aynı konuşma akışı içinde İVME paketinin ithalata bağımlı, dış açık veren sektörlere yönelik olacağını da söylüyor…

YSK’nın İstanbul seçimlerinin iptaline ilişkin 250 sayfalık kararında pek çok bilgi ve belge var; AK Parti’nin bütün itirazları, ilçe seçim kurullarından gelen bütün bilgiler eklenmiş ve şişirilmiş. Ak Parti 21.782 kişinin zihinsel engelli ve kısıtlı olduğunu ileri sürmüş, fakat mahkeme kayıtlarında yapılan araştırmada bu sayının 224 kişi olduğu tespit edilmiş. Bunlar dâhil toplam usulsüz oy sayısı 706’dan ibaret. İstanbul seçimleri 31 bin 186 sandıkta yapılmış. Bunlardan 754 sandığın başkanı kamu görevlisi yani memur değilmiş. Bunun gibi her şey var fakat bu durumların seçim sonuçlarına nasıl “müessir” (etkili) olduğuna dair hiç delil yok. Gerekçeli kararda ilçe seçim kurulu başkanı olan yargıçlar tarafından 706 sandık kuruluna memur olmayan başkan atanmış olması yüzünden seçimlerin iptal edildiği belirtiliyor. Evet, Anayasa Mahkemesi’nin 1 Mayıs 2007 tarihli meşhur “367” Kararında, AYM Abdullah Gül’ün Meclis’te cumhurbaşkanı seçilmesi engellemek gibi siyasi bir amaçla bir karar vermişti. 11 üyeden sadece Haşim Kılıç ve Sacit Adalı “karşı oy” yazmışlardı, 2’ye karşı 9. Şimdi ise durum 7’ye karşı 4. Fakat sonuç değişmiyor, hukuku işimize geldiği zaman ve işimize geldiği şekilde uyguluyoruz. Oysa hukuk tarafsız hakemlik yapmak için vardır ve siyasetten üstün tutulmalıdır. Türkiye’de siyasi gücü elinde bulunduran, hukuka etki ediyor ve neticeyi belirliyor…