İstanbul seçimleri Türkiye için çok şey söylemeye devam ediyor. Öncesi bir yana 31 Mart gecesinden bu yana özellikle de seçime girmiş partiler için masa üzerinden aritmetik hesaplar yoğun bir şekilde yapılıyor. “Sandıkta ne çıkarsa çıksın bizim için değerlerdir”den, “sandığa giren değil, çıkan önemlidir”e gelen AKP devletin bütün kurul ve kurumları ile bu işi en “profesyonelce” yapan parti. Ancak her şeye rağmen son seçimlerde özellikle İstanbul sonuçları onların da her zaman sandıktan çıkanları iyi kontrol edemeyeceklerini gösterdi. Bu kez YSK üzerinden ancak 36 gün sonra kendilerinin de inanmadıkları gerekçelere sığınarak bir tablo açığa çıkardılar. Ama iş tabi bununla da bitmiyor. Hala yaptıklarına izahat geliştirme derdindeler.

23 Haziran’da “Kürtler kime oy verecek?“

Bu sorunun cevabı üzerinde ekran ve sayfa “uzman”ları yoğun bir çalışma içindeler. Tabi ilk önce şunu demeden edemiyorum, “herkesin oyu çok önemlidir”den neden “Kürtler kime oy verecek?” noktasına geliniyor. Bütün kesimlerin seçimler öncesinde ve sonrasında kime oy vereceği belli, ama nedense Kürtlerin bir türlü belli olmuyor. Çok yakından izlediğim bütün seçimlerde AKP/MHP faşist devlet bloğuna karşı her alanda onca mücadelesine rağmen neden “Kürtler kime oy verecek?” noktasına geliyoruz.

Özellikle 89’dan bu yana hemen hemen bütün seçimleri takip eden, seçim çalışmaları içinde olan biriyim. Ama Türkiye’de hemen hemen her seçim öncesinde “Kürtler kime oy verecek?” sorusu, seçim sonrasında “Kürtler bir kez daha AKP’ye verdi”ye dönüşüyor. Etnik aidiyet üzerinden fazla gitmek istemiyorum, buradan ilerlemek bana çok da sağlıklı gelmiyor ama, işte soru bu: “Kürtler kime oy verecek?” Bu sorunun en büyük sorumluları bana göre Kemalistlerdir. Soruyu tersine çevirelim; “Kemalistler ve onun da bir asırlık partisi CHP Kürtlerden neden oy ister?”, devamında ikinci bir soru;

“Kürtler CHP’ye neden oy versin?”

Kemalistler, CHP, ötesi bir yana burjuva anlamda bile demokrasinin evrensel ilkeleri ile siyaset yapmış olsalardı, bir asırdır bizler her on yılda bir askeri darbe, yarı darbe, muhtıra, e-darbe, post-modern darbe vs vs. yaşar mıydık? Kürtlerin dili ve kültürü, Alevilerin inancı, Ermenilerin yaşamı, emekçilerin alın teri, kadınların erkek aklı/bedeni ile varlık/yaşam mücadelesi üzerine hala bu şekilde bu yoğunlukta konuşuyor olur muyduk? Bir asrın bütün zamanlarında devlet erki ile kurulan erkek egemen/militer politikalar ile kendileri için “korunaklı” saraylar, semtler kuran kemalistlerin yerini bu kez de müslüman/muhafakarlar aldı. Kürtler için, Aleviler için, Kadınlar, LGBTİ bireyleri, “tek”lik içinde yer almayan diğer bütün inanç ve halklar için hayatın her alanında şiddettin bütün halleri devam etti.

Şimdi bir ülkede bütün kesimlerin devlet, iktidar, onun zor aygıtları ile işi tamam, herkes/herkesim kime nasıl davranacağını, kime oy vereceğini çok iyi biliyor, ama “şu Kürtler!” bir onların kafası karışık. CHP’nin meclis oyunları ile cezaevinde olan binlerce HDP’li tutsaktan biri olan Demirtaş 31 Mart seçimleri için; ”Bütün halkımıza, tabanımıza çağrım ve varsa azıcık hatırım, ricam şudur ki, gerekirse bağrınıza taş basın, ama mutlaka sandığa gidip ‘Faşizme Hayır’ anlamına gelecek oyunuzu kullanın. Seçim sonuçları demokrasi ve barışın gelişmesine fırsat sunabilir” dedi. Bu sözleri ile Kürtleri, bütün HDP’lileri sandığa çağırdı. Bu çağrı ve HDP’nin 31 Mart seçim politikası olmasaydı bugün ne İstanbul seçimleri, ne de “Başka bir Türkiye mümkün mü?” soruları tartışılıyor olacaktı.

Demirtaş’ın mesajında belirttiği “seçim sonuçları demokrasi ve barışın gelişmesine fırsat sunabilir” sözlerinin üzerinde yürüyoruz şimdi. Aksi takdirde bir kez daha atı alan Üsküdar’ı geçmiş olacaktı zaten. Kürtler ve partilerinden biri olan HDP’nin 31 Mart için olduğu gibi 23 Haziran için de tutumları net; “demokrasi ve barışın tarafı”nda olmak. Bunun çabası ve siyaseti içindeler. Birkaç haftadır devlet erki/AKP tarafından çeşitli oyunlar sergilense de Kürtlerin/HDP’nin tavrı değişmeyecek gibi duruyor.

HDP’nin, Kürtlerin seçimlerin arasında kaybedilmek istenen en temel gündemlerden bir tanesi de Öcalan’a dönük tecride karşı binlerce tutsağın, barış aktivistinin ve HDP milletvekili Leyla Güven’in içinde olduğu açlık grevi. CHP bu açlık grevleri için ne düşünüyor? CHP Öcalan’a dönük hiçbir uluslar arası yasayı tanımayan özel tecrit uygulaması için ne düşünüyor? CHP, AKP/devletin Kürdistan’daki yaşama kayyum atama politikasına ne diyor? CHP Kürtler için tek bir şey söylüyor; “Aman ha bana oy verirken kendinizi belli etmeyin.”

Bu siyasi iklimde en zor olanı elbette başka bir alternatifin büyütülmesidir. Bu alternatifi besleyen de bütün bileşenleri ile HDP’dir. Bu sebeple 23 Haziran’da faşist bloğa karşı Ekrem İmamoğlu tarafında yer alacak olması CHP’yi, onun politikalarını benimsediği için olmayacaktır elbette. Türkiye için bir umut yeşertmek istiyor HDP. Bütün imkansızlık ve zorluklarına rağmen bunu yapmaya devam edecektir. Türkiye’de bunun bir karşılığının olduğunu biliyor.

Kürtler, HDP 23 Haziran’da bir kez daha demokrasi ve barış diyecekler.