Bu sabah Semyanî Perîzade ile tamamen tesadüfen tanıştım. Gazeteduvar’daki yazılarda gezinirken denk geldim kendisine. Fatih Tan ikinci single’ı ‘ALO’ya dair geniş bir analiz yazısı yazmış. Yazıyı keyifle okudum, devamında neler söylemiş diye bakındım, başka yazılara baktım, kendisi ile yapılmış röportajları izledim. Hemen şunu ifade edeyim; enerji dolu, pozitif, üretken, ‘aykırı’ ve biraz da anarşik bir kadın duruyordu karşımızda.

Her şeyden öte kendisini, kendi emeği ve çabası ile gerçekleştirmiş çok güzel bir insan ile tanışmanın heyecanını yaşadım.

Kendi sesi, enerjisi ile ikinci single’ı olan ‘ALO’yu merdo ile izlemek/dinlemek daha da iyi bir fikirdi, zira bu tarz müzik ile çok bir aşinalığım yok. R&B, Hip-Hop/Rap tarzı müzikler ile yolum çok da çakışmadı. Ancak ‘dinlemem’ havasında da hiç olmadım.

Klipin daha en başında kendi tarzı, duruşu, haykırışı ile seslendirmenin içindeki kadın, parçanın sözleri, sahnedeki hareketlilik benim dinlediğim Kürt müziği açısından çok çok yeni şeyler taşıyordu.

Kendisine dair bir şeyler okumadan sahnedeki queer duruş beni heyecanlandırdı. Hetero normatifite kalıpların ötesinde bir sahne Kürt sanatçılardan gördüğüm, izlediğim bir durum değildi.

İlk şaşkınlıklarımdan bir diğeri de klipinin çok iyi bir çalışma, iyi bir standart ile tamamlanmış olması.

Kardeşim Destina’dan sonra ikinci bir Amazon Kürt kadını ile tanışmak güç verdi.

Kendisi için; “Benim hikayem geç kalınmış bir hikaye” derken aslında hayatın çok farklı alanlarında, dünyanın çeşitli kentlerinde, sokaklarında, hayat/verili dünya ile derdi olan başka başka Kürt bireylerini de tarif etmiş oluyor. Kendisinden, kendisini itirazları ile üretmekten sanata bir patika kurmuş Semiyani.

“Sanat üreten, insana insanın hikayesini anlatır daha iyi dünyalılar olma ümidimizle. En karanlık sanat eserleri bile bunun içindir. Bir sancının, acının yahut bir hastalığın irini atılmış, kusulmuş halidir. Ki bu hiçbirimize de yabancı olmayan hallerdir” derken de bu patikaya yeni insanları davet ediyor.

Özellikle de son beş yıldır Avrupa’nın çeşitli sokaklarında gezerken, bir şeyler paylaşıp birlikte üretmeye çalışırken muazzam bir Kürt enerjisi ile karşılaşıyorum. Geleneksel siyaset tarzımızı, sanat yapışımızı aşan ‘aykırı’ şeylerin bir aradalığında Kürdün geçmiş/mağdur tarihinin ötesinde umut ve aşk, sevgi ve üretmek çoğaltan ürünleri görüyorum.

Geleneksel Kürt müziğinin, sanatının ve siyasetinin ulaşamadığı, dokunamadığı gerçekliğe, Y ve Z kuşak Kürt gençlerine bu ‘aykırı’ ve ‘marjinal’ insanlar ulaşabiliyor.

Tıpkı Semyanî’nin dediği gibi, kırmadan, dökmeden, itina ile geleneksel ve de yeni olan arasında bir bağ ile daha güzel ve de etkili şeyler üretmek mümkündür.

“Bir hikayeniz varsa ve içinde duygular barındırıyorsa sizi kalbi olan herkes anlar ve sever.”

Gelek gelek spas dikim Semyanî Perîzade…