Yıl 2009. Milattan sonra. Çok eski zamanlardan kalma, sandık diplerinde sararmış bir hatıra değil kısacası. Üstünden 3 yıl geçmiş geçmemiş.
En demokrat siyasetçi, hitabet gücüyle bütün yorgun liberalleri deliklerinden çıkaran Bülent Arınç’ın yüzündeki mutluluğa bir bakın. Kendisini duygusal ıspazmozlar içinde ağlarken de görmüşlüğümüz var. Özellikle Başbakanı hamasi konuşmalar yaparken.
Burada çocuklar gibi aydınlık, ferah bir gülücük var o ak çehresinde. Sanırsınız mesir macunu kapışıyor Manisalı halkıyla. Öyle de bir çocuk yanı olduğunu biliriz kendilerinin.
Yanı başında Gevrek paşa; yüzünde o fazla yaşamışlarda görülen dalgın ama hoşnut ifade: “Şükür, çocuklar vefalı çıktı.”
Ellerinde birer makas, açılış kurdelesi kesiyorlar. Bundan üç yıl önce. Henüz kimileri Arınç’ın temsil ettiği demokrasiden umudu kesmemişken.
Oysa üç yıl önce çekilmiş olan bu enstantaneye dikkatle bakan bir ‘münafık’ rahatlıkla yeni Türk demokrasisinin açılış kurdelesinin kesilişini görmüşçesine ürperirdi.
Acaba aralarında ‘Kültür Dili’yle neler konuştular? Biri, ‘Türkçe konuş, çok konuş’ levhalarıyla bezeli işkencehanelerin mimarı, diğeri binlerce insanın kanı pahasına anadilde eğitime direnen demokrat.
Arınç, geçen gün Manisa’nın Turgutlu ilçesinde Dr. Hüseyin Orhan İlköğretim Okulu’nun açılış töreninde konuşmuş. Memleketinde de korkak gazetecilerin karşısındaki kadar rahat. 

“Türkiye’nin geleceği eğitime bağlı. Çocuklarımızın doğru, dürüst, çalışkan olması, vatanına, toprağına, bayrağına bağlı olması ancak eğitimle mümkün. Eğitimi iyi verirsek Türkiye’de anarşist yetişmez, ülkede güzellikler olur, kimse kimsenin boğazına sarılmaz, herkes annesine ve babasına saygılı olur, küçüklerini sever, 75 milyonu da kucaklar. ‘Ne büyük memleketim var’ diye iftihar eder. Eğitimden uzak kalırsak bütün kötülüklerin anası olan zulümlerle karşılaşırız.”
Bu kez açılışta yanına en demokrat paşa Hilmi Özkök’ü almış. Bilirsiniz, paşasız olmaz. Bu kez onunla kesmiş kurdeleyi.
Turgutlu Belediye Başkanı Serhat Orhan da ilçedeki çok büyük hizmetlere hükümetin desteğiyle imza attıklarını söylemekle kalmamış, Hilmi Özkök’ü ‘demokrasinin gururu’ olarak kutsamış. Orhan, “Turgutlu da Özkök’le gurur duyuyor” diye haykırmış.
Şimdi Evren’i yargılıyorlar. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlarından dolayı değil elbet. Darbeci generallerin, TCK’nın ‘Devlet Kuvvetleri Aleyhinde Cürümler’e ilişkin 146. maddesi ile 80. maddesi uyarınca ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına’ çarptırılmaları isteniyor.
Bunu coşkuyla alkışlamamız, bu soytarılığa müdahil olmamız isteniyor. İnsanlığa karşı suçtan yargılansınlar talebini dile getirerek müdahil olanlara da aynı taraftan saldırılar sürüyor: “Öyleyse neden hayır oyu verdin. Bak, işine gelince müdahil oluyorsun.” 

Biz bu hükümet mensuplarının Evren’i baş tacı edip darbeci paşa eskisiyle cilveleşmelerini hatırlarız. Tayyip Erdoğan 1998’de Evren’e “sizin döneminizde belediye başkanı olsaydım İstanbul’u uçururdum” dememiş miydi, hakkı yenip mümessillikle görevlendirilmemiş bir öğrenci gibi. 2003’te ziyaret edip vazo hediye etmemiş miydi, Marmaris kırlarından yolunmuş çiçekleri koysun da natürmort çalışsın diye? Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 2009’da Evren’i Çankaya Köşkü’nde ağırlamamış mıydı?
Bu yıllardır süregiden şükran sunumları sonrası Evren, avukatı aracılığıyla en doğru sözü söylemedi mi? Benim yaptığım anayasayla beni yargılayamazlar, diye.
Arınç ‘anarşist’ yetişmesin diye dindar ve kindar nesil yetiştirmeye soyunmuşken yıllar boyu ‘anarşist’ diye binlerce insanın canını yakan, onları katleden Evren’le nasıl bir derdi olabilir dersiniz?
Onun anayasasına bekçilik etmekle kalmıyor, onun dilini de kendi çok bilmiş cehalet dağarcığında yaşatıyor. Hayırlı uğurlu olsun.