Bilirsiniz, elbette… Eski zaman konaklarının güneş gören yamaçlarında, kış bahçesi olurmuş; yani, camekânlı bölmeler. Değişik çiçekler ve elbette; çevresinde keyifli sohbetlere olanak veren büyücek masa ve rahat koltukları… Kahvenin kendi belki Yemen’den belki de şimdilerde olduğu gibi Brezilya’dan gelir ama kokusu illa mutfaktan gelecek. Soluklanırsınız ve söz, sözü açar. Gene konaklarda bulunan bir gramofon da, size Tab’î Mustafa Efendi’den mesela ‘Gül yüzlülerin şevkine gel’ şarkısını söyler usul usul…

Şimdilerdeki kahvelerde bu ortamı bulmanız mümkün değil. Çünkü artık kış bahçelerimiz yok ve minnacık balkonlar da bu işe yetmez. Hadi gelin örneğin Bursa’nın kuytuluklarında bir kafe bulalım ve en azından muhabbetimizle aynı ortamı yakalamaya çalışalım. Cd’den de Şevval Sam’ın söylediği bir Mes’ud Cemil bestesi çalsın; unutmadan yazmalıyım, sözler de büyük şair Nâzım Hikmet’in; ‘Kanatları gümüş yavru bir kuş’… Merak etmeyin, zaten biraz sonra yerli popa geçerler ve güzelim Candan Erçetin okumaya başlar veya akşamın 5’i gibi şansonlar çalınır, Frankofon havanıza bürünürsünüz…

Kahve kültürü özellikle doğu toplumların kültür değerlerinden biridir. Her toplumda farklı kahve yapım teknikleri vardır. Gürcüler, yağlı tohum bir kahveye bayılır ki, taaa metrelerce uzaktan duyulur kokusu. Arap toplumu mırra üzerinden acı kahve içer… Batı toplumunda olduğu gibi sabahın köründe ve henüz aç karnına iken, yarı kimyasal bir kafe içme kültürü yoktur, bu kadim topraklarda. İyi ki de yoktur. İçen içsin ayrıca, kime ne…

İranlı büyük şair, dil ustası (ki, İran halkının kullandığı dillerdeki musikiye hayranım; hep şiir gibi olur konuşmaları) Şirazlı Sadi’den söz etmeliyim, sizlere: “Şirazlı Sadi’nin Bostan’dan bir yıl sonra yazdığı Gülistan, şiirle nesrin ve öğütle iç konuşmanın iç içe geçtiği, şiirsel bir anlam bahçesidir. Bizi, yüzyıllar önce bir gülistana çağıran şair, Bostan’a nazaran bu kitabında daha olgun ve daha kalıcı düşüncelere imza atmıştır. Gülistan da Sadi’nin toplumcu ve ahlâkçı tutumundan nasibini alır”.

Bahçe sohbetlerinin en hası da can arkadaşlarımızla yaptığımız sohbetlerdir. Eskileri bir kenara bırakayım ama dün gittiğim kuytudaki kafe, böyle bir sohbetin izlerini taşıyordu duvarlarında. Pencere gibi oyulmuş ama tuğla ile örülmüş nişler (boşluklu alanlar) ve çiçeklerin dallarında; biraz gelecek hayallerimizi bulursunuz, çokça da pandemi ve maişet motorunun nasıl döneceğinin gizlerini…

Zaten size yukarıda iki şarkı çaldım ve bir de şahane ezgilerin adresini verdim. Şimdi de komik bulsanız da, ülkemizin en gözde ses sanatçılarından Zeki Müren’in hayli komik bir şarkısından söz edeceğim, filmi bile vardı: Bahçevan geldi.. Bulun da dinleyin…