İçeriden, sivil toplum örgütlerine, büyük insanlık ailesine, hepimize çağrı ve eleştiride bulunmak istiyorum.

Bugün yanılmıyorsam Kobani direnişinin 28. Günü ve anlamadığım bir şey var. Bir taraftan IŞİD’in katliamları devam ederken diğer yandan Kobani’nin kuzeyi olan Suruç bölgesinde devletin IŞİD’i aratmayacak saldırılarına maruz kaldık.

Rojava’da var olan gerçekleri manipüle etmek için Suriye İnsan Hakları Gözlemevi diye bir saçma kurum her gün olanları manipüle etmek için orada cirit atıyor. Hadi ora için yapacağımız bir şey yok. Fakat daha objektif veriler ile bu kurum boşa çıkarılabilir.

BBC gibi dünya kamuoyunu etkileyecek kuruluşlar bu verileri esas almaktadır. Ayrıca bu soykırımın Rojava ya da Kobani ile sınırlı kalmadığını bilmek gerekiyor. Bu yüzden yapılan tüm saldırıların raporlanması, gerçekleştirilen saldırının bir nebze de olsa dizginlenmesi gerekmekte.

Bu yüzden İHD, MAZLUMDER gibi sivil toplum örgütleri bu süreci mutlaka etkin şekilde takip edip süreçteki tüm saldırılara karşı, uluslararası kamuoyunu harekete zorlama noktasında çalışmalar yürütmesi gerekir. Unutmamak gerekir canlı yayın ile bölge halklarına soykırım dayatılmaktadır.

Şengal katliamı ve sonrasında Kobani üzerinde uluslararası güçlerin taşeronluğunu yaparak soykırıma varan katliamlar uygulayan IŞİD çeteleri ile TC devletinin bilinen ilişkilerini kesmek için oluşturulan insan zinciri eylemine 28 gündür her türlü insanlık dışı saldırının yapıldığı ve IŞİD çetelerine burada olmamıza rağmen yardımların kesilmediği devam ettiği anlaşılmıştır.

Burada hiçbir hukuk gözetilmeden asker polis işbirliği ile nöbete gelen insanlara çok büyük saldırılar gerçekleştirilmiştir. Peki bu saldırılar olurken basın açıklamaları hariç kurumsal olarak nöbet bölgelerinde neden sivil toplum örgütleri çalışma yürütmedi. Normal günlerde değiliz, bir halka hatta tüm insani değerlere büyük bir saldırı gerçekleştirilmektedir. Bugün burada sadece bir halk değil insani değerler büyük bir tehdit ile karşı karşıya, sadece askeri seferberlik değil büyük bir sivil seferberliği, sivil toplum örgütleri ilan etmelidir. Gün bu gündür, yarın çok geç olacaktır.

Her nöbet bölgesinde

1) Sağlıkçı

2) Avukat

3) Hak ihlalleri raporları için insan hakları savunucuları mutlaka olması gerekiyordu.

Katliam da direniş de her şeyi ile kayıt altına alınmalıdır. Böylesi örgütlü bir duruş sergilenmeyince asker-polis bulunduğumuz noktalarda terör estirdi. Süreç bitmediği için daha geç kalınmış değildir.

Bir an önce bu eksikliğin giderilmesi gerekmektedir. Devletin bu saldırılarının boşa çıkarılması gerekiyor. Yoksa insan zincirinin bir anlamı kalmıyor. Bulunduğumuz yerlere gaz atılıyor ve alan boşaltıldıktan sonra Devlet IŞİD ile tekrar bağ kurabilmektedir.

İşbirlikçi sözdeinsan hakları kurumlarının da (Suriye insan hakları gözlem evi misali) hazırlanacak raporlar ile boşa çıkarılması elzem. Çünkü hazırlanan raporların alternatifleri olmadığı için dünya kamuoyu dezenformasyona uğratıldı ve doğru bilgiye ulaşamadığı için gerekli tepkiyi göstermemektedir.

Son olarak hepimize çağrı;

Birleşmiş Milletlerin insanlığın en kanlı düşmanı olarak nitelediği IŞİD'e karşı TC devleti Kobani'ye hem askeri hem sivil koridor açmayı ret ederek bir kere daha uluslararası kamuoyunu oyaladığını ve IŞİD çetelerine verdiği desteği sürdürmekte olduğunu tüm dünyaya ilan etmiştir.

Şengal’de Ezidilere yaşam koridorunu açan YPG’ye bugün bir yaşam koridorunun aynısının BM’nin kontrolünde açılmasını sağlamamız gerekiyor.

Bizim burada Kobani’nin dibindeki nöbetimizin asıl amacı da üç tarafı sarılmış Kobani’ye nefes yolu, yaşam koridoru sağlamaktır.

Burada ya kazanacağız ya da Kobani 'nin düşmesi ile hep beraber kaybedeceğiz.

Burada barbarlar ile insanlık karşı karşıya, Kobani kaybederse insanlık kaybetmiş olacak, unutmayın.