Kobani aslında küçük bir şehir ve sömürgeci güçleri cezbedecek nerede ise hiç bir zenginliği yok. O yüzden Kobani’den maddi hiç bir şey alamayacaklarına göre başka bir şey isteniyor. Aslında bir söyleşisinde Kobani eşbaşkanı Enver Müslim bu durumu güzel özetlemişti: “Bu katliamcı, barbar anlayış neden Kobani’ye saldırıyor? Bizim ne petrolümüz var, ne de altınımız. Alacakları bir malımız da yok. Sadece insanlık onurumuz ve kurduğumuz insanca yaşanacak bir düzenimiz var. İşte saldırının gerçek nedeni de bu. ”

Bu sözler aslında sadece Kobani için değil Rojava’nın genel ruhu için geçerlidir. Rojava kantonlardan oluşan bir yapıya sahip. Kobani sadece Kürtlerin yaşadığı bir bölge değil, Türkmenlerin, Arapların, Süryanilerin yaşadığı heterojen bir yapıya sahip. İnançların ve halkların bir arada yaşaması için en büyük şans olarak da görebiliriz. Kantonlar iki seneyi aşkın bir süredir kendini yönetme yeteneği göstermiş bu anlamı ile Ortadoğu’da var olan düzenlere alternatif olduğunu açıkça göstermiş.

Kimseyi dıştalamayan ve düşmanlık üretmeyen kantonlar dosta güven verdiği kadar, Ortadoğu üzerinde çıkarları bulunan uluslararası güçlerin ise korkmasını sağlıyor. Uluslararası güçler kendi çıkarları kadar düzen isterler daha fazlasını asla istemezler. Ortadoğu’da istedikleri zaman kaos yaratabilecek bir zeminin hep olmasını istemişlerdir. Bu yüzden korkuya kapılmışlardır. Tüm güçleri ile kantonlara saldırıya geçmişlerdir. IŞİD çeteleri Ortadoğu’da tamamen bu anlayışın tetikçiliğini yapmaktadır. Türkiye ise hem tarihsel inkarın arzusu ve rantçı yaklaşımıyla bu koalisyonun ortaklığına soyunmuştur.

BİZ DE KOBANİ SINIRINDA YERİMİZİ ALDIK

Eylül’ün 28’inde Kobani’nin doğusunda yer alan Alizer köyüne ulaştık. Nöbet noktasına kadar birçok keyfi aramadan geçtik. Yine de biz şanslı olanlardandık biraz erken geldiğimiz için geri çevrilmedik. Bir çok insan valilik emri ile şehre alınmadı ve geri dönmek zorunda kaldı. Geldiğimiz gün doğu cephesinde çatışma yoktu. Fakat bu uzun süre öyle gitmedi gece yarısı çatışmalar başladı ve sabaha kadar bu şekilde devam etti.

Kobani savunmasının 15. Günü nöbet noktamızdan IŞİD’e karşı insan zinciri oluşturmak için Mürşitpınar sınır kapısının bulunduğu bölgeye geçtik. Dışarıdan gelenleri beklerken sınırın bu tarafından Kobani merkezini izlemeye başladık. Bir süre sonra dışarıdan gelen insanlarımızı şehre almadıklarını ve engellediklerini duyduk. Yavaş yavaş alana doğru ilerledik. Ablukayı kıranlar zincir oluşturulacak bölgeye doğru gelmeye başladılar. Bir süre sonra Ahmet Türk ve beraberindeki heyet yapılacak etkinlik için kitleyi çevreleyen ablukaya alan asker ile görüştü. Görüşme olumlu sonuçlanmadı, bunu arkamızı döndüğümüzde bir küçük çocuğun taş atmasını bahane ederek yaşanan asker-polis saldırısı ile anladık.

Bunu mutlaka anlatmam lazım eğer bu vandallık tüm coğrafyayı sararsa korkunç şeyler olabileceğini kestirmek zor değil. Sadece asker saldırdığında ya da sadece polis saldırdığında belli bir vandallık ortaya çıkıyordu. Asker ve polis bir araya geldiğinde vandallığın ölçüsünün korkunç olduğunu gözlerimle gördüm. Gazeteciyim diyorsun, barış aktivistiyim diyorsun, insan hakları aktivistiyim diyorsun, milletvekiliyim diyorsun, fakat saldırıyı bir nebze bile azaltamıyorsun.

Nerede ise Kobani sınır bölgesindeki tüm nöbet noktalarını gezdim. Asker ve polisten büyük bir saldırı konvoyu oluşturmuşlar, plastik mermiler, gerçek mermiler ve gaz bombaları ile geçtikleri her yerde onlarca gözaltı ve yaralı bırakmışlar. Bir çok yerde hızlarını alamayıp Türk bayrağı öptürme seansları, kadın arkadaşlara tacizler ve ağıza alınamayacak nefret söylemlerinde bulunmuşlar.

“IŞİD İLE BİR OLDUK SİZİ YOK EDECEĞİZ”

Bu saldırıların çocuklarla ilgili olmadığını saldırı konvoyunun bizleri izledikleri köye kadar gelmesi ile anladık. Bir çocuğun attığı bir taş ne kadar hasmane duygu oluşturabilir ki, bizi köy köy takip edip, hayvanların konulduğu ahırların yakılmasına kadar varan saldırılar olsun. Her gittikleri yerde ‘burada ne arıyorsunuz, neden buraya geldiniz, IŞİD ile bir olduk sizi yok edeceğiz’ diye insanları tehdit etmeler, daha neler neler. Bizim bulunduğumuz Bedhe köyünden 20 kişi darp edilerek gözaltına alındı.

ASKER IŞİD’E ESKORTLUK YAPTI

Saldırıların bir nebze önünü alabiliriz diye gittiğimiz Suruç’un Mertismail köyünde kaldık. Mertismail köyünde bulunan karakolun alt tarafında nöbet tutan halka gözümüzün önünde çok vahşice saldırıldı. Bir süre orada bekledikten sonra karakol bölgesinden iki defa tank topunun atıldığını gördük. O tarafa yöneldiğimizde tank atışından sonra IŞİD çeteleri karakol’un alt yolundan Rus yapımı Grat füzesini geçirdi. Biz de baka kaldık. Orada milletvekili Demir Çelik de yanımızda bulunuyordu. Hepimiz çaresizce birbirimize bakakaldık. Türkiye askerleri sınırın sıfır noktasında IŞİD çetelerine eskortluk yapıyorlardı. Oradan çeteler YPG’nin olduğu bölgeye bir saat boyunca füze atışı yaptı.

Oradan Gop köyüne geçtik, burada ise ahırların yakıldığını ve 10’unüzerinde gözaltı vakası olduğunu öğrendik. Sınırın diğer taraflarındaki köyleri IŞİD çeteleri tarafından yakılan bir aile bu köye sığınmış, bu yüzden ayrıca asker-polis buraya artı saldırmış. Bu köyde birçok yaralı vardı. Köylüler ile konuştuğumuzda ‘Biz ne yapmışız barış istiyoruz, lanet IŞİD çetesinden kurtulmak istiyoruz. Peki bu asker polis bizden ne istiyor’ diye feryat ediyorlardı.

Kobani için barış savunması için ayın 29’undaki nöbetimiz bu şekilde saldırılarla tamamlanmış oldu. Söylendiği gibi Kobani’de IŞİD burada ise Türkiye Cumhuriyeti bize çok yoğun saldırdı.

ASKER EŞLİĞİNDE IŞİD ÇETELERİ KOBANİLİLERİN ARAÇLARINI ÇALIYOR

Kobani barış savunması nöbet notlarımıza 30 Eylül itibarı ile yani 16. Günü itibarı ile dönecek olursak bize bir şikayet ulaştı. Şikayet ise IŞİD’li çetelerin asker gözetiminde Kobanili yurttaşların arabalarını çalması ile ilgiliydi. Yollara koyularak Mertismail köyüne araçların bulunduğu alana ulaştım. Orada Kobani’den gelenler alana dağılarak oturuyorlardı. Neden burada oturuyorsunuz diye sorduğumda ‘arabalarımızın nöbetini tutuyoruz, asker gözetiminde arabalarımızı IŞİD çeteleri çalıyor, tüm uyarılarımıza rağmen bir şey yapmıyorlar ve gümrüğe gidin diyorlar’ diyen Kobanililerin feryadını dinledim. Ben varken böyle bir şey yaşanır mı diye baktım, fakat orada iken herhangi bir şeye rastlamadım. Daha sonra aynı şikayet ile Zahvan köyüne yöneldiğimde gözümün önünde IŞİD çeteleri arabaları çalmak için nerede ise sınıra sıfır noktasına geldiler ve asker tek bir laf bile etmedi. Kobanililer feryat figan askere koştuklarında ‘bu bizim işimiz değil’ diyerek kesip attığını gördüm. Kobanililerin tek yapabildikleri IŞİD çetelerine bulunduğumuz yerden bağırarak uzaklaştırmaya çalışma çabalarıydı ki o da nafile, hiç Kobanileri dikkate almadan hırsızlıklarına devam ettiler.

DANIŞIKLI DÖVÜŞ IŞİD’İ KOBANİYE YAKLAŞTIRDI

Koalisyon uçakları 1 Ekim 2014 tarihinde Şeran’a bağlı Helinc köyünü vurdu. Kobani’de ilk defa koalisyon uçakları bir hedefi gerçekten vurdu. Fakat ilginç bir durumu mutlaka sizinle paylaşmak istiyorum. Sabah erken saatlerde YPG, IŞİD noktasını vuruyor. Daha sonra ise çok yoğun şekilde Helinc köyündeki karargah daha önce boşaltılan Mezradavut köyüne taşınıyor. Bu esnada ise biz tam o köyün karşısında sınır tellerin arkasında bu taşınmayı canlı izliyoruz. Rahatlıkla şunu söyleyebiliriz ki kim ne derse desin IŞİD’in iki saat önceden karargahını Helincten Mezradavut’a taşıması bir tesadüf olamaz. Taşınma bitiyor iki saat aradan geçiyor, koalisyon güçleri Şerran’a bağlı Helinc köyünü vuruyor. Birkaç kaçışma dışında pek bir şey gözlemleyemedik. Peki ne oldu IŞİD çetesi geri mi çekildi hayır tam tersine artık iyice Kobani kantonuna yaklaşmış olan IŞİD amansızca Kaniya Kurden ve Minderi mahallelerini vurmaya başladı.

Bu yazıyı tamamlamaya çalıştığım anlarda ise koalisyon güçleri Kobani’nin doğu kapısına dayanmış olan IŞİD çetelerinin Mezradavut köyündeki karargahını en az 3 kez vurdu. Yine bu vurmanın sonunda saatlerce süren çatışma yaşandı. Yazıyı yazdığım süreçte Kobani’nin doğusunda amansız bir çatışma devam ediyordu.

SONUÇ YERİNE

Buradaki çatışmalar 19. gününü doldururken çatışmaların çetelesini tutmak için burada olmadığımızı çok iyi biliyorum. Bu anlamı ile kamuoyunu etkileyecek şeyler yakalamak, bu konuda uyanık kalmak için her türlü çabayı gerçekleştirmeye çalıştım. Fakat bütünlüklü düşünülürse Kuzeyliler olarak çok üzerimize düşecek bir duyarlılık yarattığımızı söyleyemeyiz. Bırakın dışarıda duyarlılık oluşturmayı IŞİD’e karşı geliştirmeye çalıştığımız nöbet sistemini bile tam oturttuğumuzu söylemek doğru olmaz. Bu kritik günlerde eleştiri ne kadar yol aldırır, elbette tartışılması gerekir. Bunu söylemeden de geçmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Elbette nöbetin kamuoyunu etkileme adına bazı işlevi olmuştur. Fakat Kuzeyin IŞİD’e etkisini kırma anlamında çok başarısı olduğu söylenemez. Bu yüzden Kobani’yi doğru savunabildiğimiz de söylenemez. Amerika ve koalisyon gücünün Kobani’nin düştü düşecek denildiği dönemde Kobani’nin doğusunda bazı kritik yerleri vurması bir anda kurtarıcı rolüne bürünmesine neden oldu. Amerika’nın bugünkü bombalama yaptığı sırada iki nöbet bölgesindeydim. Açıkça söylemek gerekirse Amerika kurtarıcı gibi karşılandı. Hem de KCK bu duruma kaç kez vurgu yaptığı halde Kobani’nin düşeceği korkusu ile.

AMERİKA İLE ÇELİŞKİLER BİR ANDA YOK OLDU

O yüzden mutlaka üzerimize düşen görevleri gerektiği zamanda gerektiği gibi yapmazsanız, bir an da kurtarıcınız değişebilir. Özellikle Türkiye devleti ile IŞİD ilişkisini çok iyi işleyemedik. IŞİD’in uluslararası ilişkileri gözden kaçırıldı. Bu durumu tam olarak kamuoyuna anlatamadık. Bir de yeni olmayan bir eksikliğimiz daha var ki o da islam dininin ırkçı ve emperyalist özelliği ile hesaplaşmayı hiçbir zaman yapmadık, işimize geldiği yanlarıyla uzlaşarak günümüzü kurtardık. O yüzden de IŞİD’in kaynağını ve desteğini doğru şekilde ortadan kaldıramadık. Bunlar ile mutlaka hesaplaşmamızı tamamlamamız gerekmekte. Yoksa dün Hizbullah bugün IŞİD yarın kim bilir kim, bizim sosyal gelişmemizin önünü kesecek yeni yeni bu tür örgütlenmeler oluşturulacaktır.