Küresel ısınma ve iklim koşullarının son 40 yılda hızla değişmesi artık herkesin bildiği bir gerçek. Bilenleriniz vardır; yaşamaya başladığımız şu 2 haftalık süreçte çok sayıda bayram ve kutlama var: 24’ünde kutlanmaya başlayan ve ertesi gece biten Noel; Yılbaşı; ve gene değişik inanç gruplarının 6/7 Ocak günlerinde ayrı ayrı kutladıkları Noel…

Ayrıntısına girmeyeceğim ama Korona’nın herkese eve kapatması ve yarattığı sorunların yanında; kiraz çiçeklerinin erkenden açması gibi bir şeydi 87’nin 4 Mart gecesi; şahane ötesi bir kar yağışı, kamu kuruluşları dahil herkesi gafil avladı ve okullar 15 gün tatil edildi… Çocuklara bayram yani. Fakat 1 metreye yakın bir yüksekliğe ulaşan kar yağışı durmak bilmiyordu. Esnaf ve memurlar işlerine gidemez olmuştu… Bugünün gelişi o günlerden belliydi, bilim çevreleri açısından…

Çalıştığım(ız) gazetelerin tamamına yakını henüz Cağaloğlu’ndaydı ve sahne sanatçıları için her koşulda ‘Perde Kapanmaz’ ise, medya sektörü için de öyledir: Yayın sürmeli…

Gelip gitmesi zor olan arkadaşlarımız (ki, herkese zordu) çevre otellerde konakladık. Piyerloti Otel, Gülşah Otel ve Küçükayasofya’daki Sokullu Otel… Muhtemelen patron hayatı boyunca 24 saat içebilen çalışanları, gazetesinde toplu halde ilk defa görmüştür. Gazete aksamadan çıkıyordu ve biraz aksasa da kamyonlar, hiç durmadan koşturuyordu.

İki gün yoğun olarak yağan kar, iki gün için hafifledi ama 8 Mart’ta tipili bir kar yağışı daha kenti, tekrar kapladı. Okullar kapandı, bütün dükkânlar açılamaz oldu; memurlardan gidebilenlerden verim almaya çalıştılar. Örnektepe’ye kurt indi ve polis vurdu. Ayrıca sokakta kalmak zorunda olan 26 kişi de yaşamını yitirdi. Niyeyse arşive bakınca, başka canlıların kayıplarına ilişkin bilgi yok. Hayvan haklarına ilişkin duyarlık göstermece bugünkü boyutlarında değilmiş muhtemelen.

Çok sayıda kar haberi yaptık; karlı kent ve beldelerden gelen fotoğraflar gazeteye kondu; çocukların sokak neşesi, her zamanki gibi haber konusu yapıldı; yolda kalan ünlüler ve kayak takımlarıyla gezen meraklılar, fotoğraf konusu oldu. Benim şimdiki yaşımda olan yazarlar da Boğaz’ın 1954 kışında buzla kaplanmasını yazdılar anılarında, buz üstünde fotoğraflar çektirilmiş; göller ve baraj yüzeyleri donmuş… Kış haberleri sobalı evlerden ölüm haberlerini de getirdi. Sönmeyen kömür ateşi insanları zehirle boğdu.

Ve o kış gazeteye teknoloji geldi. Ama sadece üç kişiye; rahmetli Hasan Pulur’a, rahmetli Altan Erbulak’a ve sanırım Melih Aşık’a… Şimdi bakkallarda bile kalmayan faks makinası. Altan abi, Melih beyin köşesine karikatür çizerdi, henüz Ercan Akyol yoktu. Çalışın köleler diye mesaj atıp, karikatürünü yollardı ve sayfasını ben yaptığım için, ‘Aman Adnancım çizgilerde bir eksiklik varsa, al şöyle bir kalem ve tamamla lütfen’ derdi. Dediği yapardım ama katkım olduğu için, onun çok süslü imzasının yamacına minnacık AG eklerdim. Söylediğim çok gülmüş, ‘Ortak emek’ demişti…

Gazetecilik anısı mı yazıyorum; kışla karışık küresel ısınma bilgisi mi sıkıştırıyorum satır aralarında ben de bilemedim. Zaten kaldığım bakımevinde sabahın 5’inde bir kapı gıcırdayıp duruyor. Dikkatim dağıldı galiba. Herkese sağlıklı günler diliyorum…