Hıristiyan inancında İsa Mesih’in, insanlığın günahlarını yüklenerek son nefesini vermesinin ardından dirilişinin kutlandığı Paskalya Bayramı, her yerde coşkuyla karşılanamadı. Nedeni ise son 10 yıldır artan saldırılar nedeniyle bazı kiliselerin artık kapılarını açamaması.

Hükümet geçmişte ülkelerini terk etmek zorunda kalan gayrimüslimlere “Memlekete dönün” çağrısı yaparken, Türkiye’deki Hristiyanların önceliğiyse varolan kiliselerinin kapısının açılmasını sağlamak. Yakın zamanda kapanan Samsun’daki Mater Dolorosa Katolik Kilisesi ile İzmir’deki Protestan Çeşme Lütuf Kilisesi bunlardan sadece ikisi.

EN UZUN SÜRELİ RAHİP

5. Murat’ın özel izniyle 1885 yılında inşa edilen Samsun’un şehir merkezindeki Mater Dolorosa Katolik Kilisesi'nin son dönemde en uzun süreli rahibi Fransız Pierre Francoisse Rene Brunissen oldu. 1990’ların başında Türkiye’ye geldi Brunissen. İlk tercihi, rahibi 2006 yılında öldürülecek olan Trabzon’daki Santa Maria Kilisesi’ydi. Fakat bu isteği kabul edilmedi. Bir başkası kendisinden önce davrandığı için ona adres olarak Samsun gösterildi. Samsun'da mücadele dolu bir hayatı oldu.

BAYRAKLI KİLİSE

Fransız rahip, yaşadığı şehrin tüm “hassasiyetlerine” dikkat etti. Öcalan’ın İtalya’da bulunduğu dönemde toplum içinde yükselen Katoliklere karşı önyargıya, kilisesine Türk bayrağı asarak engel olmaya çalıştı. Buna tansiyonun yükseldiği Nevruz günlerini de ekledi. Zamanla gelenek halini aldı kilisedeki bayrak. Sırf bu nedenle bile “hoşgörü” besleyenler olsa da etrafında, bazıları için yine de ispatlayamadı samimiyetini.

RAHİBE 4 DAVA

İlk geldiği andan itibaren bir kişi, Atilla N. peşini bırakmadı. Rahibin gençleri para karşılığı Hıristiyan yapmaya çalıştığını iddia etti. Bu dönemde Brunissen hakkında üst üste 4 dava açıldı. Fransız rahip bütün bunlardan aklansa da sonunda şiddet kurbanı oldu.

Trabzon’da öldürülen Katolik rahip Andrea Santoro’dan yaklaşık 5 ay sonra, 2006 yılının Temmuz ayında Atilla N. tarafından bıçaklı saldırıya uğradı. Fransız rahip Türkiye’den ayrılırken Brunissen’in ardından Matteoli ailesi geldi şehre ancak kilise eski günlerine dönemedi. Bölgedeki Hıristiyan cemaate göre 2,5 yıldır da kapısını açmadı.

İKİ CEMAAT TEK PASKAYLA

Şehirde ibadetine devam edebilen tek Hıristiyan cemaat olarak Protestanlar kaldı. 60 kişilik cemaatin toplanma yeri Agape Kilisesi. İki ABD’li ailenin de aralarında bulunduğu cemaat, Paskalya’yı bir arada geçirdi, etrafta dolaşan küçük çocukların heyecanı ile birlikte. Renk renk yumurtalar boyandı özenle. Ardındansa kutulara konulup kuruması için balkona bırakıldı ufaklıkların meraklı bakışları altında. Büyüklerinse gözlerinde gelecek kaygısı vardı. Ne de olsa kilise maddi hasarla sonuçlanan bir saldırıya uğrayalı sadece bir yıl olmuştu.

İZMİR'DE DE SALDIRI VAR

Bir başka saldırı kurbanı Protestan kilisesi ise İzmir’de. Yine yaklaşık bir yıl önce, 3 Şubat 2012’de kilisenin önderi Engin Duran’ın evi hedef alınmıştı. Sabaha karşı saat üçte kapısı yumruklandı. Evde eşi ve en büyüğü 9 yaşında olan üç çocuğu da bulunuyordu. Polise haber verdiler ama güvenlik güçleri geldiğinde artık çok geçti. Saldırganlar ortadan kaybolmuştu bile. Tam o sırada ailenin tedirginliğini artıran bir gelişme yaşandı. Aile polise bilgi verirken arkadan 2–3 el silah sesi duydu Engin Duran. Yetkililerden bu konuda önlem almalarını istedi. Fakat talebinin kayda geçirilip geçirilmediğini bile öğrenemedi. Polisin tek yaptığı, onların bir otele sığınmalarını sağlamak oldu.

"BABA BİZİ ÖLDÜRECEKLER Mİ?"

Aslında Duran ailesi için bu ilk değildi. Tehdit mektupları uzun zamandır sıradan hale gelmişti. 2007’de “Zirve Katliamı”na atıfta bulunarak “sıra sana geldi” mesajları da gönderilmişti, Hizbullah’tan gelen uyarıların sayısı 150’yi de aşmıştı. Hatta Çeşme – İzmir otobanında 1990’ların güneydoğusunda faili meçhullerin sembolü haline gelen beyaz bir Renault tarafından da sıkıştırılmışlardı yolda. Ama hiçbiri son yaşanan olay kadar etkilemedi onları.

Tacizler evinin kapısına dayanınca Engin Duran çareyi ailesinin güvenliği için taşınmakta ve kiliseyi kapatmakta buldu. Yeni bir şehirde, yeni bir evde hayatlarına devam ediyorlar artık kaldıkları yerden. Yapabildikleri kadarıyla…

İzleri var elbette yaşadıklarının. Güvensizlikleri de var, korkuları da. Çocukları hala yaşadıkları travmayı atlatamadı. Bir hafta boyunca anne babalarının yanında yatsalar da bugün hala tedirginler. Özellikle de hava karardıktan sonra. 5 yaşındaki oğlu hala bazı geceler uyanıp babasına aynı soruyu soruyor: Baba bizi öldürecekler mi? (Birgün’de de yayınlanmıştır)