CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu seçim yolunda ilginç çıkışlar yapıyor, önemli vaatlerde bulunuyor, somut projeler açıklıyor.
Profesyonel ordu bunlardan biri.
Bu konuda şöyle diyor:
“Daha küçük, daha esnek ve hareketli, şeffaf, hesap verebilir bir ordu esastır.”
Askerlik süresinin önce 9 aya, sonra 6 aya indirilmesi bir başka seçim sözü.
Bu çerçevede, üniversitede okuyan gençlerin yaz tatillerinde askerlik hizmeti yapabilmeleri de yer alıyor.
Bedelli askerlik bir başka seçim vaadi.
Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmasını, Milli Güvenlik Kurulu’na sadece Genelkurmay Başkanı’nın katılmasını, ordunun Savunma Bakanlığı’na bağlanmasını da gündeme getiriyor Kılıçdaroğlu...
Ecevit’in bir zamanlar CHP’nin gündemine soktuğu ‘dine saygılı laiklik’ ve ‘cemaatlar’e de Kılıçdaroğlu tarafından partisinin seçim bildirgesinde yer veriliyor.
Ekonomiyle ilgili olarak sosyal demokrat sulara açılmanın işaretlerini veren Kılıçdaroğlu, yoksulluk konusunda somut bir projeyle ortaya çıkıyor:
Aile sigortası.
Bu projenin eleştirilecek yanları var.
Ancak, CHP’den böylesine ‘somut’ projeler çıkmasına alışık olmadığımız için yine de üzerinde durulabilecek olumlu bir gelişmedir Aile Sigortası.
Bu arada, bu projeyle ilgili olarak değirmenin suyuna ilişkin bir soruya Kılıçdaroğlu’nun, gerekirse askeri harcamalardan kısıntı yapılabileceğini belirtmesi bir başka olumlu çıkıştır.
Kılıçdaroğlu’nun Özgür İnsan, Kardeşçe Yaşam sloganıyla açıkladığı sivil toplum projesi, Türkiye’de demokrasinin geleceği ve ete kemiğe bürünmesi açısından altı özellikle çizilmesi gereken bir konudur.
Bu ülkede sivil toplum son derece cılız.
Örgütlenme kültürü, Batı’yla mukayese edildiğinde çok geri, desteklenmeye fazlasıyla muhtaç...
Kılıçdaroğlu’nun seçim yolunda kamuoyuna açıklamış olduğu sivil toplum reçetesi bu ülkenin demokratikleşmesi açısından olumlu noktalar içeriyor.
Pek iyi, pek güzel.
Buraya kadar ‘artılar’dan söz ettik.
Ama bir de eksiler var.
Bu eksiler, Kılıçdaroğlu’nun olumlu açıklamalarını gölgeliyor. Demokrasiye dair iyi niyet ve beklentilerin inandırıcılığını olumsuz etkiliyor.
Bunların başında Kılıçdaroğlu’yla partisinin bazı önde gelenlerinin Ergenekon’la ilgili tavrı var.
Ayrıntıya girmiyorum.
Ama bu konu, yani Ergenekon tutumu Kılıçdaroğlu’nun hem demokrasi, hem asker-siyaset ilişkisi konularında bugüne kadar yaptığı olumlu çıkışları gölgeliyor, hatta yer yer havada bırakıyor.
Çünkü hem Ergenekon’un avukatlığını yapmak, hem de darbeci zihniyete karşı olmak, ikisi aynı zamanda mümkün de değildir, inandırıcı da olamaz.
Bunun gibi bir konu daha var:
Kılıçdaroğlu’nun OdaTV-Soner Yalçın açıklamalarıyla kapalı kapılar arkasındaki İklim Bayraktar diyalogları...
Kısaca şu söylenebilir:
CHP Genel Başkanı’nın bu konudaki hal ve gidişi de ne demokrasiye, ne de siyasi etiğe sığıyor.
Kılıçdaroğlu niçin böyle yapıyor?
Parti içi dengeler mi?
Kafa karışıklığı mı?
Dimyat’a pirince gideyim derken, evdeki bulgurdan olma korkusu mu?
Liderlik sorunu ya da çapı mı?
Hangisi, ne dersiniz?