Uzun zamandır televizyonun başına oturup dizi seyretmiyorum, hala senaryo yazma hevesim var bir türlü uzak duramıyorum bu konulardan ama diziler ruhumu sıkıyor çok acıklılar çünkü. Fikrim hala değişmedi suni mutsuzluklara tahammülüm yok.

Yeni hevesim röportajlar yapıyorum. Karagül dizisinin yönetmeni Murat Saraçoğlu ile konuştum. Yakında yayınlayacağım o yüzden oturup sezon sonunu seyrettim dedim bakalım neler olmuş. Dizinin başına ne zaman otursam kıskançlığımdan herhalde hep düşünüyorum nedir bu diziyi insanlara sevdiren diye. Bu kadar acıklı kadın hikayesi, sürekli dönüp dönüp başa dönen sorunlarını hep aynı yoldan çözmeye çalışan insanları neden seviyor seyirci diye merak ediyorum.

Karakterlere teker teker baktım geçen akşam yeniden, söylediklerini dinledim. Evet abi aslında böyle insanlar var. Kendal gibisi zordur herhalde. Bütün kötülüğü garibim tek başına üstlenmiş görünüyor ve çıkış noktası anne ve babasının kardeşini hep onun önüne çıkarması. Kardeşler arasında böyle bir algı hep oluşur. Hepimiz oturduğumuz yerde geçmişi düşünür ve böyle anılardan bahsederiz. Annem onu çok severdi deriz. Yemeğin en leziz olanını ona ayırır babamdan onu ayrı kayırırdı falan. Aslında hepsi bizim algımızla ilgilidir nasıl etkilendiğimizle.

Narin yaşamak için Baran’a tutunmuş. Elindeki somut sevgi o, bırakmamak istemesi çok doğal. Son bölümde, ben kadın olmadan ana olmuşum dedi. Sahiden ne çok kadın var çocuk doğurdukları adam da kadınlıklarını hissetmedikleri anne olduktan sonra önce anneliği onun üzerinden kadınlığını hisseden. O yüzden çocuklarına sıkıca sarılır çocuklarının kadınlarının kabusu olurlar. Bunu hiç farkında olmadan yaparlar. Hepsi cinsellikle ilgilidir ama onlar ben anayım derler. Yani Narin gibi kadınlar da çok bu hayatın içinde.

Özlem annesinin evinde kendini var edememiş o yüzden dışarıda kocasının evinde varetmeye çalışmış olmuyor. Her şeyi deniyor evinde ona nasıl davrandılarsa temel taşları onlar o da o yoldan gidiyor hayatın üstüne. Bazı insanlar kendilerini değiştirmek yerine taş gibi kendilerini bozmadan hayatı değiştirmeye çalışırlar. Oysa hayatın içine karışmak gerekir insanlara karışır gibi. Biriyle ilişkiye girdiğimizde onunla birlikte nasıl bir karışım çıkarırsak ortaya hep birlikte hayatın içine karışınca da aynı kalmak mümkün değildir. Bazen bir parçanı feda etmen gerekir. Yerine yenisini sen de hiç olmayanı alman gerekir.

Ebru çocuklarıyla elinde olan hayatı ona dayatılanı evirip çevirip yenilir yutulur hale getirmeye çalışıyor. Bir yandan kendisine doğru geleni inandığını başkaları içinde uygun hale getirmek için savaşıyor. O yüzden yaralanıyor ama ölmüyor.

Bu sezon oğlunun Baran olduğunu öğrendi Ebru, gelecek sezona atılmış yeni hikayelerin adımlarını görmedim ben bu sezonda. Neler olacak bilemiyorum. Suni zorla sokulmuş hikayeler sokmayacaklarsa bu hikaye nasıl devam edecek bilemiyorum. Ben de senarist kafası yoktur belki bilemedim.

Belki onlarda seyircinin ilgisine göre karar verecek hikayenin devamına o yüzden fazla kafa yormamışlar gelecek hakkında.

Seyirci karakterlerin sahiciliğini seviyor, hikayenin dokusu tam olarak dokunmamış olsa da bunları seviyor kendine yakın buluyor ve çözümünü merak ettiği için seyrediyor olmalı.

Bir halı dokunurken hiç boşluk olmaz her milimetresinde iplik vardır desen ya da renk vardır. Önce kareler çizilir üzerine şekil döşenir sonra dokuma tezgahının başına oturulur ve harfiyen o kağıt parçasına uyulur. Boşluklara yer yoktur o zaman defolu olur düz çizgiler oluşur kopukluklar oluşur.

Hayatın içinde de boşluklara yer yoktur. Ben yazımı yazarken zihnimden geçenler, kulağımdaki müzik, bahçedeki kedi, ıhlamur ağacının kokusu, televizyondaki ses, gökyüzündeki uçak, uçağın içindeki hostes, hayat aralıksız devam eder.

Bizim hatamız dokusu bozuk uzun aralıklı boşluklar olan şeyler yapmamız. Bunun nedeni ırksal sebeplerdir belki. Henüz o olgunluğa erişemedik o düşünce yapısında değiliz demek ki fazla kasmamak lazım.

Hep dediğim gibi ne zaman yataktan kalkma alışkanlığımız, soframızdaki yemek, hayat pratiğimiz değişir. Bunun yansımaları da düşünce şeklimizi de değiştirecektir. Şimdilik böyle havanda su döver gibi boş konuşup öyle zamanın gelmesini bekleyeceğiz.

Senaristlerden biri demiş ki bazen otur sen yaz diyesim geliyor. Sahiden keşke bu ukalalığa sahip olacak yorgunluğa sahip olsak hepimiz yaptığımız işlerde. Keşke tükenmişler yerlerini dolmuş boşalacak yer arayanlara bırakmayı bilse.

Güzel günlerde görüşelim efendim.