Kapitalizmin en doğal hali onun sınırsız ve kontrolsüz büyüme ve genişleme dinamiğine sahip bir sistem olması özelliğidir. Ancak gelinen bu aşamada kapitalist sistem, hem iç hem dış sınırlarına dayanmış bulunmaktadır. Büyümekte zorlanıyor ancak büyüyemediği için de her türden sosyal sorunlar, sosyal yaralar da devasa büyümeye devam ediyor. Emeği ile geçinmek zorunda olan insanlar ihtiyaçlarını karşılamak için olağanüstü çaba harcamalarına rağmen umutsuzluk, ahlaki ve fiziki çürüme yaşamın bir parçası olduğu gerçeğini maalesef değiştirmiyor.

Bu tespitimizi son açıklanan ekonomik verilerle destekleyecek olursak sanırım derdimizi daha somut açıklamış oluruz.

Sanayi üretimi Ekim 2018'de bir önceki yılın aynı ayına göre %5,7 daralırken, Kasımda bu düşüş %6,5 olmuş. Aralık 2018 'de ise sanayi üretim endeksi tam %9,8 azalmış. Sanayinin en önemli alt sektörü olan imalat sanayinde ise çift hanelere ulaşan %10,1 düşüş yaşanmış durumda. Sonuçta, 2018'in son çeyreğinde ortalama olarak%7,3 oranında bir gerileme meydana gelmiştir. Sanayi üretimindeki bu müthiş düşüş onun dibe vurduğunun en somut ifadesidir.

Sanayi üretimindeki daralma daha fazla işsizliğin habercisi olarak değerlendirilmelidir. İşletmelerin önceleri fazla çalışmaları azaltma ve çalışma yoğunluğunu (yani kapasite kullanımını)düşürme gibi yöntemler uygulamaları nedeniyle sanayi üretimindeki daralmanın işsizlik üzerindeki etkisi gecikmeli olarak ortaya çıkmaktadır. Elbette sanayi üretimindeki bu daralma önümüzdeki aylarda işsizliğe daha yoğun yansıyarak mevcut olumsuzluğu artıracağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. İşsiz kalan emekçilerin hayatı daha da çekilmez olacak, beraberinde sosyal sorunlar da artacaktır.

İşsizlik verilerine daha detaylı bakacak olursak, 15 Şubat 2018 günü açıklanan işsizlik verileri kötüye gidişin giderek arttığını gösteriyor. Kasım ayındaki işsizlik oranı bir önceki yılın aynı ayına göre iki puan artarak % 12,3'e yükselmiş. Bu açıklamaya göre sıçrayarak artan sadece işsizlik oranı değil, mutlak anlamda istihdam edilenlerin sayısında da 201 bin azalma olduğunu görüyoruz. Ekonomistlere göre bu durum ülkede uzun zamandır hiç rastlanmayan ve oldukça endişe verici bir gerçek. Son bir yıl içinde 701 bin kişinin işsizler ordusuna katıldığı belirtiliyor. Özellikle genç nüfus diye tabir edilen 15-24 yaş grubundaki işsizlik oranının %23,6 olduğu bilgisi durumun ne kadar vahim olduğunun bir başka göstergesi. Bir yıldaki işsizlik oranındaki ortalama artış %2 iken gençlerde bu oranın %4'lerde olduğu görülüyor.

Uzun sözün kısası, böylesi bir kritik durum ortaya çıkmışken, artık hiçbir güç, hiç kimse bu sistemi kurtaramaz. Hastamızın bu amansız hastalıktan kurtulmasının imkanı yok. Buna siyaset dilinde çöküş deniyor. Çöküş kaçınılmaz. Yani kapitalizmi kurtarmaya çalışmak imkansız. Bu alandaki tüm çabalar boşa kürek sallamak demektir. ''Bir çöküş durumu ortaya çıkmışken, insanlık ve uygarlık kritik eşiğe gelip dayanmışken, sadece iki seçenek var: 1- Bu durumu bilinçli bir müdahale ile fırsata çevirmek ki, bu insanlığın ve uygarlığın geleceğini kurtarmak anlamına gelecektir. Esasen irade sahibi insanların sürece müdahale etmemeleri için de bir neden yoktur...2- İkincisi de tüm yıkıcı, yok edici, gayri insani sonuçlarıyla çöküntünün altında kalmak... Ya daha fazla geç kalmadan küresel işçi sınıfı, daha uygun bir kavramı kullanmak gerekirse küresel proletarya, bir bütün olarak ezilen ve sömürülen sınıflar, yeryüzünün lanetlileri kapitalizme son verirler ya da Ortaçağ benzeri, değilse taş devri kaçınılmaz olabilir... Dolayısıyla, insanlığın ve uygarlığın geleceği, başta küresel işçi sınıfları olmak üzere, ezilen/sömürülen sınıfların basiretine bağlı olacaktır.''(Çöküş, Fikret Başkaya Yordam yayınları sayfa 128.)