Günümüz dünyasında, içinde bulunduğumuz kapitalist sistemin yarattığı yoksulluk, sefalet ve hayatın her alanında görülen yaşam zorlukları büyük boyutlara ulaşmaktadır. Yaratılan tüm değer ve zenginlikler bir avuç sömürücünün elinde toplanırken, milyonlarca emekçi üzerindeki sömürü ve zulüm artıyor, çalışan kitlelerin yaşama ve çalışma şartları her geçen gün biraz daha zorlaşıyor. Bu durum doğal olarak yedek sanayi ordusu diye tarif edilen işsizler ordusunu çığ gibi büyütüyor.

Yaşanan buhran şartlarında emperyalist kapitalist sistemin bütün pislikleri ve çürüyüşü daha açık, daha çıplak bir hale gelmiş durumdadır. Yaşanan bu buhran kapitalizmin, çelişmelerinden ve çürüyüşünden kurtulmak bir yana, onun yaralarının gittikçe daha fazla derinleştiğini, tarihi olarak zamanını doldurmuş bir sistem olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

Kapitalizm şartlarında işsizlik kaçınılmaz ve sürekli bir olgudur ve kapitalizm var oldukça çözümlenmek bir yana her geçen gün biraz daha keskinleşir, işsizler ordusunun sayısı gün geçtikçe kalabalıklaşır. Kapitalizm sistem olarak ortadan kaldırılmadan işsizlik de ortadan kaldırılamayacaktır. Çünkü kapitalist sistemin yapısı sadece kapitalist tekellerin daha fazla kar elde etmesi esasına dayanmıştır. Onu yönlendiren toplumun, insanların ihtiyaçları değil, kapitalistlerin karlarının hangi yolla olursa olsun daha fazla artırılmasıdır.

Kapitalist toplum sisteminde işçi sınıfı tarafından yaratılan sermaye birikimi ve bu sermaye birikiminin yol açtığı teknik gelişmeler, makineleşme ve emek üretkenliğindeki artış işsizler ordusunun sayısını gün geçtikçe artırır. Kapitalist buhran koşullarında ise milyonlarca işçi ailesi ile birlikte bir çırpıda sokağa ve açlığa terk edilir.

Her zaman daha fazla kar, daha fazla artı değer dürtüsüyle hareket eden kapitalistler, daha fazla büyümek hedefiyle diğer kapitalistleri alt etmek, onlarla daha uygun koşullarda rekabet edebilmek için, yeni teknik gelişmelerden yararlanmaya, işçi emeği yerine makineleri kullanmaya çalışır. Makinelerin yerini almasıyla işçi, aynı çalışma süresi içinde daha fazla üretir ve eskiden beş işçinin yaptığı işi bir işçinin yapmasıyla emeğin üretkenliği artar. Böylece tekniğin ve makinelerin yaratıcısı işçi sınıfı, onların sahibi olmadığı için, makinelerin sahibi olan kapitalist patronlar tarafından sokağa atılır. İnsanlığın ilerlemesinde birer adım olan teknik gelişmeler onlara sahip olan ve hükmedenler kapitalistler olduğu için insanlığı açlık ve sefalete iten, üretici güçleri tahrip eden birer araç haline gelirler. Makineleşme arttıkça iş bulma imkanı daha da azalarak işsizlik artar.

Diğer yandan kapitalist rekabet ve sermayenin küçük bir azınlığın elinde toplanması sonucu pek çok küçük kapitalistin iflası, köylerden şehirlere devam eden akın ve artan nüfus oranı, aktif nüfusta sürekli bir artış sağlar. Bu aktif nüfusun tamamı istihdam edilemediği için de işsizler ordusuna katılır.

Emperyalist kapitalist sistemin işleme yasası, iş gücünün tamamını üretime katma, insan gücünü toplum yararına ve en verimli bir şekilde çalıştırmak, üretici güçleri geliştirmek yerine hayata ve ekonomiye hükmeden bir avuç sömürücünün karlarının artması, daha fazla artı değer elde etme temelinde yükseldiğinden, her gün artan işsizler ordusu kapitalist patronlar için hiçbir sorun teşkil etmez. Tam tersine bu işsizler ordusu sermaye birikimini yoğunlaştıran, kapitalist üretim biçimini geliştiren bir araç haline gelir.

Çünkü sürekli bir işsizler ordusunun varlığı, işçi sınıfının bütünü için bir tehdit aracıdır. İşçiler işsiz kalmamak için en ağır çalışma koşullarına razı olmak zorunda kalırlar. İş arayan ve bir lokma ekmek fiyatına dahi çalışmaya razı olan böyle bir kesimin varlığı, işçi ücretlerinin düşük tutulması, çalışma koşullarının ağırlaştırılması, çalışma sürelerinin uzaması sonucunu doğurur.

Kapitalist buhran dönemlerinde işsizlik had safhaya yükselir, daha da dayanılmaz bir hal alır. Çünkü kapitalist buhran içinde taşıdığı anarşisini iyice açığa vurur. Üretim fazlası hızlı fiyat artışlarıyla birlikte stokların büyümesi, kitlelerin satın alma gücünün iyice azalması, parasal dengesizlik mali ve sosyal hayatı iyice sarar. Toplumsal üretimin tümü daha fazla kar ve rakibini alt etme dürtüsüne göre ayarlandığından, piyasadaki çok sayıdaki sermaye sahibi belli bir mala duyulan ihtiyacı tam olarak tespit edemezler. En küçük bir kar belirtisinin görüldüğü alanlara bile üşüşürler, hemen üretimi genişletir, rekabete girişmekten kaçınmazlar. Böylece üretim sisteminin tümünde var olan anarşi ve meydana gelen fazla ürün buhrana yol açar. Çünkü bu süreç aynı zamanda ücretlerin düştüğü, rekabete dayanamayan küçük ve orta ölçekteki kapitalistlerin iflasının arttığı, işsizliğin sürekli büyüdüğü bir sürece tekabül eder. Halkın yoksullaşması, satın alma gücünün düşmesi, yani pazarın daralması üretim kapasitesindeki artışın çok gerisinde kalır. Burada üretim fazlasından anlaşılması gereken şey, üretimin insanların ihtiyaçlarına göre fazla olması değildir. Üretim ihtiyaç sahibi halk kitlelerinin satın alma gücüne göre çok yüksek olmasıdır. İşte buhrana yol açan çelişki budur. Sonuçta (devrevi olarak) enflasyonlar birbirini izler, ürün fazlalığı depolarda yığılı kalır, buhranın sonuçlarına dayanamayan pek çok kapitalist iflas eder. İrili ufaklı işletmeler, fabrikalar ardı ardına kapanır. Kapanmayan ''şanslı'' fabrikalar çok düşük kapasite ile çalışır. Binlerce, milyonlarca işçi sokağa atılır.

Gerçekler böyleyken, hakim sınıflar sonuçları gittikçe ağırlaşan buhranın ve işsizliğin kaynağını gözlerden gizleyebilmek, emekçilerin mücadelesini engelleyebilmek için ellerinde bulundurdukları medya gücüyle yoğun bir propaganda faaliyeti yürütmektedirler. Her türlü gericilik bütün gayretlerini bugünkü derinleşen buhranın gelip geçici olduğuna, bunun yükünü milletçe omuzlamak gerektiğine, bu dar boğaz atlatılınca herkese iş bulunacağını ve kalkınmanın gerçekleşeceği türünden vaazlarla kitlelerin mücadele hedeflerini ve umutlarını kırmaya çalışmaktadırlar.

Ancak bugün yaşanan çok yönlü (siyasi, ekonomik) buhran, diğer gerçekler gibi işsizlik olgusunun da emperyalist kapitalist sistemin bir ürünü olduğunu, azalmak bir yana, gün geçtikçe büyüdüğünü ve kapitalist sistem tam olarak yıkılmadan işsizliğin ortadan kalkmayacağını en çıplak bir biçimde gözler önüne sermektedir.