(1) Kürt Sorunu ve Çözümü

Daha önce kaleme aldığım bir yazıda şöyle demiştim; Kadim bir halkın, kendi öz vatanında baskı ve zulme karşı meşru direnişinin 'Türkçesidir' Kürt sorunu. Yüz yıllardır bu topraklarda "biz de varız, bu coğrafya sizin olduğu kadar bizim de" diyen bir halk var. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan itibaren hiçe sayılmış, baskılarla, asimile politikalarıyla yok edilmek istenmiş kadim bir halk olan Kürtler.

Kürtlerin baskı ve zulme karşı direnişini 800'lü yıllarda Abbasilere karşı yürütülen Ezidi isyanlarına kadar izleyebiliyoruz. Kürtler, cumhuriyet kurulana kadar, Süleymaniye'de, Erbil'de, Musul'da, Diyarbakır'da Erzincan'da ve nüfuslarının yoğun olduğu diğer birçok kentte taleplerinin karşılanması için ayaklanmışlar. Kurtuluş savaşı öncesi ve sonrasında verilen vaatlerin yerine getirilmemesi Kürtleri o dönemde yeniden harekete geçirmiş. Koçgiri, Şeyh Said ve Ağrı İsyanları o döneme damga vuran önemli olaylar. Saydığım tüm bu olaylar, içinde bir halkın haklı taleplerini barındıran, ideolojik yapılanmaları farklı olsa da özgürlük mücadelesi olarak nitelendirilebilecek isyanlardır. Dönemin konjonktürü göz önünde bulundurulduğunda isyanlara karşı uygulanan müdahaleler göz ardı edilemeyecek kadar sert ve yok etme arzusuyla yapılmış diyebiliriz. Ne yazık ki Kürtlere ve taleplerine karşı tutum cumhuriyet tarihi boyunca aynı çizgide ilerlemiş. İktidara gelen her siyasi, Kürt Halkı'nı ve meşru taleplerini yok saymış. Bugün ülkenin en büyük problemi olarak ele aldığımız Kürt Sorunu da bu tutum sayesinde doğmuş ve bu seviyeye gelmiştir. İlk eylemini 1978'de yapan PKK, (Kürdistan İşçi Partisi) Kürtlerin özgürleşmesi talebini gün yüzüne çıkaran bir harekettir diyebiliriz. PKK'nin halktan ve çeşitli gruplardan aldığı desteklerle hızlı bir şekilde büyümesi Türkiye Cumhuriyeti başta olmak üzere bölgedeki birçok ülke-grup tarafından büyük bir tehdit olarak görülmüş ve çatışma ortamı doğmuştur. 45 yıldır süre gelen bu savaş yüz binlerce insanın ölümüne sebep olmakla beraber ülke ve bölgedeki gerginliği bugünlere kadar taşımıştır.

Kürtler, bugün yıllardır süren bu savaşın bitmesinden yana. Sorunun demokratik-barışçıl bir çözümle sonlandırılması talebi var. Bu talep aslında yeni değil. 1990'lı yılların başlarından bu yana dillendiriliyor. Fakat her iktidar bu talebi göz ardı ederek savaştan beslenmeyi tercih ediyor.

ÇÖZÜM YOLU

Sorunun çözümü aslında çok basit. İlk olarak, Kürt Özgürlük Hareketi temsilcilerinin de masada yer alacağı bir müzakere süreci başlamalı. Kürt siyasi hareketinin kazanımı olan belediyeler geri verilmeli. Cezaevinde bulunan başta HDP'nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş olmak üzere Kürt siyasiler serbest bırakılmalı. PKK Lideri Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit kaldırılmalı ve süreçle ilgili talep-önerileri dikkate alınmalı. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Lideri Vladimir Lenin'in "Her ulusun kendi kaderini tayin hakkı" isimli eserinde yer alan ilklerden yola çıkarak eşit yurttaşlık, demokratik özerklik veya özgür vatan. Talep hangi yöndeyse o doğrultuda ilerlenmeli. (Benim fikrim ortak bir ülkeden vazgeçilmeyeceğinden yana)

Çözümün diğer bir önemli adımı ise Türkiye Cumhuriyeti topraklarının dışında. İktidara kim gelirse gelsin Rojava'yı tanımaları gerektiğini düşünüyorum. Tarihin en kanlı terör örgütlerinden biri olan DAİŞ'e karşı verilen onurlu mücadeleyle kurulan Kürt yönetimlerine karşı düşmanca tavır sergilemek çözümün önünü tıkayacaktır. Faşist AKP-MHP iktidarının bölgedeki Rojava Özerk Yönetimi ile silahlı kanatlarına uyguladığı politika devam ederse Kürt sorunu çözülmez!

Sorunu var eden nedenler belli, çözüm ise Kürtlerin taleplerini dikkate almaktan ve 15 milyonu aşkın bir nüfusun desteklediği özgürlük hareketini tanımaktan geçiyor. Yeni gelen iktidar, çizgiyi değiştirmezse 45 yıldır süren bu kavga devam edecek, daha çok kan dökülecek ülkenin her alanda gerilemesi sürecek. Başa gelecek siyasiler ülkeyi içinde bulunduğu bu çıkmazdan kurtarmak istiyorlarsa ilk olarak Kürt sorununu 'demokratik ve barışçıl' bir yolla çözmelidir.