Hükümet ile cemaat arasında şike davası ile başlayan, MİT kriziyle ciddileşen, Uludere ile perçinlenen gerginlik ‘Özel Yetkili Mahkemeler’in yetkilerinin sınırlandırılması tartışmasıyla yeni bir aşamaya geldi.
İki tarafın gazetelerinin manşetleri bile aralarındaki uyuşmazlığı açıkça gösteriyor. Hükümete yakın gazeteler özel yetkili mahkemelere ‘çekidüzen’ verileceğini muştularken cemaatin amiral gemisi ve filikaları bu ‘çekidüzen’ işlemine isyan eden yazı ve yayınlarla dolu.
Uludere hadisesinde Erdoğan’ı asıl rahatsız edenin Gülenci kanattan gelen eleştiriler olduğunu zannediyorum. Geri kalanların eleştirilerinin uzunca bir süredir Başbakan’ın gündeminde bile olmadığına dair birçok işaret var. 

Uludere’nin faturası
Cemaate yakın bazı isimlerin iddiası, Uludere’de hatanın MİT’e ait olduğu. Bombalamayla sonuçlanan istihbaratın MİT tarafından verildiğini ve bu istihbaratı verenlerin soruşturulması gerektiğini ileri sürüyorlar. Böylece Hakan Fidan’a el koyma girişimiyle başlayan cemaatin MİT muhasarası Uludere hakkındaki yayınlarıyla devam ediyor. Bu eleştirilere karşı yayın yapan hükümete yakın bazı gazeteleri cemaate yakın kişilerin “MİT’in sesi” olarak nitelemesi de kavganın boyutlarını gösteriyor.
Uzunca bir süredir cemaatin kendine emniyet ve yargıda bir iktidar alanı yarattığı artık herkesin bildiği bir sır niteliğinde. İstihbarat konusunda MİT’in emniyet aleyhine güçlendirilmesi, özel yetkili mahkemelerin yetkilerinin sınırlandırılması bu iktidar alanını daraltacak gelişmeler. Cemaati temsil ettiği iddiasında bazılarının yazıp çizdikleri ve Erdoğan’ın sinirli tutumu bu göz önünde tutularak değerlendirilmeli.
İktidarı oluşturan bloklar arasındaki bu mücadeleyi gözden yitirmemek gerek. Fakat Uludere’nin hesabı MİT üzerindeki bilek güreşinin akıbetine bırakılamaz. Önceki gün Ali Duran Topuz, Radikal’in internet sitesinde gayet sarih bir şekilde meselenin kalbini ortaya koydu. Bu bir hukuk devleti sorunudur:
“Hiçbir devlet yetkilisi çıkıp ‘Bu bir hatadır’ diyemezdi. Çünkü ‘hata’ mı ‘kasıt’ mı hukuksal prosedür işletilerek ortaya çıkardı. ‘Yargısal prosedür’ sonuçlanmadan ‘Hatadır bu, tamam mı’ demek, prosedür sonuçlanmış gibi konuşmaktır. ‘Prosedür tamam olmadan yatıp kalkıp konuşanlar kötü niyetlidir, haindir, kalleştir, tasmalıdır’ diyen yetkililerin, daha prosedür sonuçlanmadan ‘Bu insani bir hatadır’ diyen kişiyle aynı olması, hukuk devletinden bir enstantane olamaz.” 

İktidar güreşi
Hükümet ve cemaatin iktidar güreşi bir süre daha gündemimizi belirleyecek. Erdoğan’ın masaya sürdüğü ‘kürtaj’ tartışması da bu güreşin çok dışında değil. Cemaatin dini sebeplerle çaresiz destekleyeceği bir konuyu memleket gündeminin merkezine almak Erdoğan’ın işine gelir. Yakında iki tarafın da anlaşabileceği bir konu olan Suriye’ye karşı alınacak tedbirlerin de gündeme gelmesi şaşırtıcı olmayacak.
Kürtaj elbette sadece bu sebeple ortaya atılmadı. Başkanlık seçimine doğru yol alırken toplumun değerler üzerinden kamplaşması da Erdoğan’ın işine yarar. İki turlu bir başkanlık seçiminden önce toplumu kamplaşmaya itmek, bir seçim zaferini de iyice garantileyebilir. Hem böyle bir kamplaşma iyice yerleşirse cemaat oyları nasıl diğer adaya gitsin, değil mi?
Hele Anayasa Mahkemesi Abdullah Gül’ün adaylığı ve başkanlık seçiminin kesin olarak ne zaman yapılacağı hakkında kararını da versin. Bakalım karşılıklı ne el enseler çekilecek.
Neyse. Cemaat somut ve hesap sorulabilir bir yapı değil. Oysa hükümet öyle. Diğerlerinin hesabı başka olabilir ancak Uludere’yi orada ölenler için, hukuk devleti için, Kürt sorunu çözülsün diye sorgulamak gerek.