“1.500.000 + 1” sloganı ortaya çıkmıştı 2007 yılının 19 Ocak’ında…

1915’e atıfta bulunup anılır hale gelmesi böyle başlamıştı Hrant Dink’in…

Dink, İstanbul’un en işlek, en “beyaz” caddelerinden birinde güpegündüz vurulunca kimse görmezden gelememişti bu cinayeti…

Susulmamıştı.

Hem kamuoyu, hem medya cinayetin ardındakileri aramaya koyulmuştu hızla.

Ya da en azından öyle görünmüştü…

 

2011 Nisan’ında öldürüldü Sevag Balıkçı.

Batman'a bağlı Gümüşörgü Jandarma Karakolu'nda askerlik görevini yerine getiriyordu.

Ve 24 Nisan’da 1.500.000 milyon soydaşı gibi onun da canı alındı.

“Asker arkadaşı”nın kurşunu ile hayatını kaybetti.

“Şehit” bile denmedi bu kelimeyi kutsayanlar tarafından…

Öyle ya “vefat eden birisinin şehit olabilmesi için Müslüman olması mutlak anlamda gereklidir” diyordu MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli…

Evet, belki “şehit” değildi bu bakış açısına göre ama “kurban” olduğu kesindi…

O “1.500.001 + 2”ydi…

 

2012 yılının sonunda bir başka korku dalgası sardı İstanbul’u.

28 Aralık günüydü.

Samatya’da yaşlı bir Ermeni kadının dövülmesinin üzerinden henüz günler geçmişti.

Bu kez hedef 84 yaşındaki Marissa Küçük olacaktı…

Küçük’ün hayatını kaybetmesi üzerine kulaklar yine duymaz, yine sağır olacaktı.

Bu sessizlik medyaya da, devletin her hücresine de hakimdi.

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Olay hırsızlık amaçlı olup etnik bir yönü yoktur, failleri mutlaka bulacağız emin olunuz” diyordu.

Tıpkı Hrant Dink’in öldürülmesinin hemen ardından dönemin Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın “Katil zanlısının örgüt bağlantısı yok. Milliyetçi duygularla işlendiği anlaşıldı” ve dönemin Trabzon Valisi Hüseyin Yavuzdemir’in “Amatörce işlenmiş bir cinayet. İdeolojik örgüt yok” sözleri gibi…

Halbuki bugün artık “1.500.002 + 1”deyiz, farkında mısınız?