Cumhurbaşkanımız İlahiyat Fakültesi mezunlarına konuşurken bütün kanallardan yayınlanan en son konuşmalarından birinde yine gündemi belirlemeyi başardı; “Dindar nesiller yetiştirelim ki, tinerci, alkolik ve hırsız çıkmasın” ve “Bu Şehir Hastanelerinin müşterisini arttırmamız lazım”. Zira daha çok hasta, daha çok para ve bu da garanti verilen yüklenici ve taşeronların sıkıntıya düşmemeleri anlamına gelmektedir. En kalbi bir şekilde, apaçık bir win-win durumuna işaret etmektedir. Öncesinde ise Cumhurbaşkanımız “Merkez Bankası Başkanı'nı görevden aldık, çünkü laf dinlemiyordu” buyurmuştu. Çetinkaya gerçekten bir “çetin ceviz” çıkmıştı. Yerine gelen Murat Uysal ise gerçekten “uysal” bir eleman olduğunu kanıtladı. Emir demiri kesti, son 3 dönem üst üste faiz indirildi.

1 milyar 370 milyon Türk Lirasına mal olan, dört bir yanını, binlerce odasını yerli ve milli değil tamamen yabancı ve ithal malzeme ve mobilyaların süsleyerek tefriş ettiği Beştepe Sarayının (“Külliye” de derler) günlük masrafı 4,5 milyon TL. Sarayın bir haftalık masrafıyla 300 yataklı hastane inşa edilebiliyor. Sarayın lideri Erdoğan’ın ise maaşı 81 bin TL’ye dayandı. Allah bereket versin. Maliye Bakanı TÜİK'e yakın arkadaşını atamak suretiyle, önümüzdeki ayların enflasyon rakamlarını aylar öncesinden bilebilme yetkisi kazanmıştı. Böylece ekonomistler finansal projeksiyon ve hesaplama yapma derdinden de kurtuldular, nasıl olsa önceden belirlenerek coşkuyla ilan ediliyor. Enflasyonun %8,5'e düşmesinin mutluluğu ve o kıpırtılı minnoş hissini bir türlü çarşıda, pazarda hissedemeyen vatandaş, akşam saatlerinde AHaber izleyerek stres atıyor. Nitekim ekonominin genel yapısı, milli para, finansal göstergelere ilişkin olarak fiyat, değer ve seviyeleri üzerinde etkili olabilecek haberlerin yasaklanması da gündeme getirildi. Yani eleştiri içeren ekonomi haberi yapmak yasaklanacak. Örneğin ülkenin borçlarının arttığı veya enflasyonun yanlış hesaplandığı söylenemeyecek bundan böyle.

Son kamuoyu yoklamaları Barış Pınarı operasyonu Ak Partiye yaklaşık %3 oy kazandırmış olduğunu gösteriyor. 80 sonrası genel kabul gören siyaset bilimi teorisine göre, Türkiye'de orta sınıf yükseldikçe, demokrasi arayışı ortaya çıkacaktı. Dünyanın en ilginç ve eşsiz siyaset laboratuvarlarından biri olan Türkiye'de ise, hiç de öyle olmadı. Orta Sınıf lidere tapınmaya ve kendi yaşam kalitesini görmezlikten gelmeye devam etti. Ak Parti çoktan yolun sonuna geldi ve güçlü liderine ince çıkar ve menfaat iplikleriyle bağlı omurgasız bir harekete dönüştü. Bunu Ak Parti kadrolarının fark etmemesinden daha ilginci ve vahimi ise, hiçbir yeni fikir, politika ve vizyon geliştiremeyen muhalefet partilerinin düştüğü durumdur. Belki de muhalefet etmeye başlamak için uygun zaman ve fırsat bekliyorlardır.

İlk önce "buruşturup çöpe attık" ve "cevabını operasyon ile verdik", sonra da "cebimize koyduk, beraberimizde götüreceğiz" denilen hakaret ve aşağılama dolu Trump mektubunun mürekkebi henüz kurumamışken, Erdoğan davet üzerine mi yoksa kendi talebi ile mi gerçekleşeceği belli olmayan bir biçimde 13 Kasım'da Trump ile görüşmeye ABD'ye gidiyor. Cumhuriyete en büyük katkının Ak Parti hükümetleri tarafından yapılmış olduğunu iddia eden Erdoğan, tam da gidişinin arifesinde yeni bir tehditle karşı karşıya kaldı. Beyaz Saray’dan “S-400’lerden vazgeçilmemesi durumunda, ABD Kongresinin Türkiye’ye yönelik yaptırım kararı almaya hazır olduğu” açıklaması geldi.

Carl Sagan’ın dediği gibi; “…Kandırmacalar bazen masumca toplu hezeyanlar şeklinde, bazen de ince hesaplanmış palavralar olarak ortaya çıkar. Genelde bunların kurbanları kendilerini güçlü duygular içinde bulurlar: hayret, korku, açgözlülük… Palavraları gözü kapalı kabul etmek kimi zaman size maddi anlamda pahalıya mal olabilir. Ancak bununla da kalmayıp, çok daha tehlikeli sonuçlara varabilir. Palavralara kanan kurbanlara ne kadar sempati duyarsak duyalım, devlet ve toplumların eleştirel düşünce yetilerini kaybetmesinin sonu felakettir…”