Wikileaks belgelerini okurken beni en çok şaşırtan gerçeklerden biri, daha sonra Özden Örnek’in günlüklerini Nokta Dergisi’nin yayımlamasıyla kalabalıkların öğrendiği olayları aslında Ankara’da birçok insanın bildiğini görmem oldu.

Amerikalı diplomatlarla kokteyllerde, yemeklerde, davetlerde karşılaşıp ayaküstü konuşan siyasetçiler, akademisyenler, diplomatlar, askerler, gazeteciler, o sıralarda generallerin nasıl Genelkurmay Başkanı’na karşı tavır aldıklarını, “derin devletin” AKP’yi denetim altında tutmak için neler yaptığını, ordu içindeki gruplaşmaları en ince ayrıntılarına kadar biliyorlar.

Böylesine açıkta dolaşan bilgiler elbette gazetelere de geliyor.

Ama gazeteler o bilgileri halka aktarmıyorlar.

Tam aksine, bir “baraj” gibi o bilgileri tutup biriktirerek halktan saklıyorlar.

Hiçbir gazetede, bir başka gazetenin o “bilgileri” haberleştirerek kendisini “atlatacağına” dair bir endişe yok, hepsi bu bilgilerin “hiçbir gazete tarafından” kullanılmayacağına emin.

Niye hep beraber halktan gerçekleri saklıyorlar?

Bunun birçok nedeni var.

İlk akla gelen, korkaklıkları.

Generallerden korkmak neredeyse Türklerin “milli” duygusu.

Bu korku, topluma da “generalleri yücelten” başlıklarla yayılıyor, “koskoca” generaller, gazete manşetlere bakılırsa hiçbir zaman konuşmuyor, her zaman “kükrüyorlar”, siyasetçileri azarlıyorlar, ülkenin nasıl yönetilmesi gerektiğine dair kesin emirler veriyorlar.

Korku kadar önemli ikinci neden, aynen generaller gibi “halk iradesini” küçümsemeleri.

Ülkeyi “halkın isteklerine” göre yönetmek onlara da saçma geliyor.

Gazeteciler, en azından “zihnen” devletin bir parçası durumundalar.

Üçüncüsü, gazetecilerin çoğunluğunun, generallerin “AKP nefretini” paylaşması.

Dördüncüsü, “ordu siyasette güçlü olduğu sürece” generallerle işbirliği yapıp sivil hükümetleri sıkıştırarak, siyasetçilerden birçok çıkar sağlamaları.

Onun için ordunun siyasetteki gücünün kaybolmasını hiç istemiyorlar.

Aslında, devlet-gazeteci işbirliği bizim cumhuriyetin tipik özelliklerinden biri, sadece son döneme mahsus değil, uzun yıllardan beri sürüyor.

Bunun kırılmasının ilk adımları Turgut Özal’ın döneminde atılıyor, Anadolu, devletle iş yapmadan, dünyaya açılarak zenginleşme dönemine giriyor.

Muhafazakâr işadamlarının zenginleşmesi, güçlenmesi “devlette ve gazetelerde” tedirginlik yaratıyor elbette, Özal gazeteler tarafından kıyasıya hırpalanıyor ama gene de bunun yaratacağı toplumsal değişimleri pek fark edemiyorlar.

Generaller ise toplumdaki değişimleri hiç algılamıyorlar.

Zaten, “halk iradesinin bir önemi yoktur” inancı, bütün sırların halktan saklanması, halkın sürekli kandırılıp sindirilmesi, generallerin gerçekleri görmemesi nedeniyle ardı ardına yaptıkları hatalar sonucunda kırılıyor.

En büyük hataları, cumhurbaşkanlığı seçimlerine karışmaları, pervasızca AKP’yi ve seçmenlerini korkutmaya kalkmaları oluyor.

27 Nisan muhtırası karşısında Başbakan Erdoğan’ın ve AKP’nin dik durması ve müthiş bir manevrayla seçimlere gitmeleri, generallerle halk iradesinin sandıkta yüz yüze gelmesini sağlıyor.

Ve, generaller de, onları destekleyen medya da büyük bir yenilgi yaşıyor.

Sonra Taraf gazetesi çıkıyor.

Darbe planları, cuntalar, fişlemeler, karakol baskınlarındaki ihmaller, 33 asker olayındaki karanlıklar, JİTEM, Ergenekon birer birer haberleşiyor ve halk gerçekleri görmeye başlıyor.

İlk önceleri biraz ürküntüyle izleseler de, daha sonra diğer gazeteler de Taraf’ın açtığı yola girip benzer belgeleri yayımmaya başlıyorlar.

Bugün artık “sırların” halktan saklanması söz konusu değil.

Generaller bunu öğrendi, gazeteciler de öğrendi.

Sanırım siyasetçiler de öğrenecek bunu.

Kılıçdaroğlu, gizli ilişkilerinin ne kadar çabuk deşifre edildiğini bizzat yaşadı, bir daha hiç kimseye kurulacak tuzak için “yeşil ışık” yakacağını sanmam.

AKP de, Sayıştay Yasası’nın maddeleri arasına saklanan gerçeklerin halk tarafından çok çabuk değerlendirildiğini anladı.

Medya “barajı” yıkılıyor bu ülkede.

Gerçekler hayatımızın içine akıyor.

Gerçeklerden korkacak işler yapanları bu yeni anlayış bir sel felaketi gibi sürükleyip götürecek, gerçeklerden korkmayacak bir dürüstlükle duranları ise dev bir sörf dalgası gibi zirveye taşıyacak.