Meyhaneleri ve eğer Çiçek Pasajı’nda dolaşıyorlarsa, kimi başka dükkânları da gezen ‘Günlük Piyangocular’ vardı. Kolunda orta boy bir sepet; sepetin içinde birkaç şişe yabancı içki, çikolata blokları, çerez, meyve, yeni yeni piyasaya gelen elektronik kimi küçük eşyalar olurdu ve güvenilir adamlardı. Belirli bir paraya karşılık çekiliş numaralarını defterine yazar; yeterli miktar sattığına emin olunca da meyhanelerden birinde, herkesin önünde çekilişini yapar ve hangi numaraya çıkarsa, sepetini götürür ve o kişiye verirdi. Bir saat içinde bitirirdi ki, herkes henüz oturuyor olsun. Elbette bildiğimiz Milli Piyangocular da dolaşırdı; sessiz ve efendice masalara yanaşır ve kimseyi taciz etmeden uzaklaşırlardı. Ağız kokusuna iyi geldiği için nane satanlar ve bir de lavanta satanlar olurdu. Mevsiminde soyulmuş enginar bile satan seyyarlar olurdu. Tabii çiçek satan roman vatandaşlarımız da… Gene kimsenin keyfine musallat olmadan efendice masalara yanaşır ve işleri bitince uzaklaşırlardı. Gündüz seyyar satıcıları ile gece seyyar satıcıları birbirinden farklı olurdu. Bir de tepeden tırnağa mağaza olan seyyarlar olurdu. Tepesindeki şapkayı bile satardı, isteyene. İplere bağlı ürünler, ceketine iliştirilmiş halde; hesap makinası, tıraş makinası, ilk küçük fotoğraf makinaları (ki, casus işi denirdi); küçük pilli oyuncaklar ve sahici losyon ve başka kokular. Yüklenir gezerlerdi. Hani hep duyarız ya dün gece sabaha kadar Beyoğlu’nda, Kadıköy ve Bebek’te örneğin; Emniyet uygulama yaptı denir. Eski zamanlarda Asayiş veya Narkotik kapıdan şöyle bakar ve ‘Afiyet olsun’ deyip, giderdi.

Sabaha kadar açık, ya da açık kalmasına göz yumulan ‘tektekçiler’ de olurdu. Hep kuytu bir yerlerdeydi mekânları ve her şeyleri ucuz olurdu. Ucuzun (ucuz ürün ve hizmetin de) fiyatı ucuz olurdu elbette. Gecenin ilerleyen saatlerinde çöp arabaları çöpleri toplamaya başlar; pavyon çalışanları, çalıştıkları yerlere yetişmeye çalışır, amaçsız dolaşıp Beyoğlu’na çıktık aga diyen, kimileri haneberduşlar dolanıp dururdu…

Beyoğlu artık bir özlemin adı…