Sosyal medya üzerinde "HDP'yi mecliste istemiyoruz " diyen Kemalistlerin paylaşımlarını görüyorum. Özellikle de Mustafa Kemal ve Uğur Mumcu’dan alıntılar ile yoğun bir kampanya içindeler.

Bir kez daha o çok bildik ulusal hamaset nutukları içinde HDP ve HDP’ye dost/yakın parti, kurum, yapı ve de bireyler hedef alınıyor.

Bunu yapanlar ‘Gezi Süreci’ ile birlikte HDP’liler ile birlikte “Katil Recep Tayyip Erdoğan”, “Katil, Hırsız AKP” diyen kesimlerdi.

Ne oldu da bir anda Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’nin bugün kendisine biat etmeyen, Kürtlere, demokratlara, sosyalistlere dönük linç kampanyası içinde dahil oldular?

Hani daha düne kadar Recep Tayyip Erdoğan ve AKP Hırsız ve Katil'di!

Hani seçimlerden hemen sonra başka bir süreç başlayacaktı; zaten Kürtler ve AKP Başkanlık sistemi için anlaşmışlardı!

Bir kez daha 7 Haziran'dan sonra öğrendik; Bu ülkede Müslümanı da, Kemalisti de, muhafazakâr ve liberal demokratı da şiddet ile terbiye edilir ve onlarda bu ırkçı militer sisteme biat ederler. İsmet Berkan’ın bugün Hürriyet gazetesinde çıkan “İşte Sur İçi” yazısı da bu gerçeği bir kez daha gösteriyor. Akrep içinde Sur ilçesinde bir kaç tur atan “demokrat” İsmet Berkan bir adım öteye gidip Sur’da yaşayan bir insana; “ne diyorsun, ne yaşıyorsun?” deme zahmetinde bulunmamış.

Bu fotoğrafa hiç yabancı değiliz.

1990’larda Genel Kurmay, dönemin Başbakanı gazetecileri asker helikopteri ile yakılan, yıkılan köyler üzerinden kendilerinin kahramanlık hikayeleri eşliğinde gezdirirlerdi. O gün kırsalda yaşanan bugün kentlerde yaşanıyor; “söz konusu devlet ise gerisi teferruattır.”

HDP'YE öfkeli olmalarının nedeni de HDP ve HDP ile olanların bu ırkçı faşist militer sisteme biat etmemiş olmasıdır. Ancak 7 Haziran sonrası gelişmeler bizlere aslında HDP’nin öznesi olduğu adına ne dersek diyelim; temsili sistem, burjuva anlamında demokrasi, Türkiye’de faşist/militer uygulamanın ta kendisidir. Recep Tayyip Erdoğan ve AKP de bunu en iyi uygulayan aktörler oldular.

O zaman aslında şunu söylemeli; 7 Haziran sonuçlarının kabul edilmemesinden sonra HDP ciddi, dinamik, etkin bir politik hat kuramadı. Bir yerde oluşan gündemlerin arkasında sürüklendi. Oysa çok iyi biliyoruz k; -zaman zaman unutsak da bunu- köklü demokratik gelişmelerin hiç biri temsili sistemin kendi evrimi içinde gerçekleşmemiştir.

Bu anlamda oyuna dönene Türkiye demokrasisi yerine gerçek anlamda bir demokrasi talebi ve de eylemi ile sürece devam edilebilirdi.

Bunun ilk adımı 1 Kasım seçimlerine gitmemek olabilirdi.

Radikal demokrasi için yeni bir süreç başlamış olurdu. Radikal demokrasi; “Chantal Mouffe ve Ernesto Laclau tarafından 20. yüzyılın sonlarına doğru hem kapitalist modernitenin kriz ve yıkımlarının defalarca deneyimlenerek tespit edildiği hem de komünist bloğun halklar ve kimlikler için beklenen demokrasiyi ve özgürlüğü gerçekleştiremediği bir konjonktürde bir kurtuluş projesi olarak ortaya atıldı.”

Böylesi bir sürece girilmiş olsa idi şimdi AKP/devlet eksenindeki gelişmeleri değil, HDP’nin bu ülkede yaşayan bütün çokluğa dokunan politika ve de eylemlerini tartışıyor olurduk. Çok geç değil, meşruiyeti, özgürlükler açısında bir anlamı kalmamış TBMM’de olmak yerine hayatın içinde/sokaklarda olmak gerçek anlamda özgürleşme alanları açığa çıkaracaktır.

Bu anlamıyla EVET HDP DIŞARI!