Hükümete yakın kaynaklar tarafından partisini kurmadan önce 2019 yılının 23 Nisan günü İngiltere Büyükelçisi ile görüştüğü iddia olunarak İngiliz derin devletinin yönlendirdiği ileri sürülen Ali Babacan son haftalarda adeta belirsiz bir el tarafından düğmeye basılmış gibi çeşitli televizyon ve youtube kanallarında mülakatlar vermeye başladı ve gerçekten çok izlendi. Kendi parti propaganda filminde ise, “bizim korkacak bir şeyimiz yok, asıl onlar korksun” derken kopup ayrıldığı partisini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı açıktan hedef alıyor. Erdoğan’ın Ak Parti kuruluş aşamasında “bu parti lider diktatörlüğünün / sultasının yaşandığı bir parti olmayacaktır” çıkışını anımsatıyor. Çankaya Köşküne de atıfta bulunarak “köklü ulusların devlet başkanlık konutları hep eski ve tarihi binalardır” imasıyla birlikte Beştepe Sarayının yapılmasının büyük ve vahim bir israf kalemi olduğuna işaret ediyor. Ayrıca, Türkiye’nin iki defa dibe vurduğunu, bunlardan birinin 12 Eylül darbesinden sonra gelen Özal dönemi ve ikincisinin ise 28 Şubat sürecinden sonraki, kendisinin de Ekonomi Bakanı olarak görev yaptığı ve yer aldığı, ilk, başarılı ve parlak Ak Parti dönemi olduğunu dile getiriyor. Deva Partisi Başkanı Babacan bu şekilde adeta Türkiye'yi büyük ekonomik dert ve sıkıntılardan kurtaran ve kurtaracak olan bir tür "mesih" olarak lanse ediliyor. Son araştırmalarda halen Babacan partisinin de Davutoğlu partisinin de %1,5-%1,5 oyları olduğu görülüyor. Bu ufak oranlarla MHP-Ak Parti ittifakının %50+1'i almasını büyük ihtimalle engelliyorlar. Bir yandan da Deva Partisinin yıldızı daha fazla parlayacak olursa, Ak Partiden 50-60 kadar milletvekilinin partileri ile yollarını ayırmaya hazır oldukları konuşuluyor. Kamuoyu nezdinde, Ali Babacan’ın daha çok Menderes ve Özal’ı hatırlatan bir çizgisi ve imajı var. Davutoğlu’nun kurduğu Gelecek Partisi ise bir tür mikro Ak Parti gibi. Aradaki farklar çok az ve silik ve dolayısıyla muhafazakâr ve mütedeyyin seçmen “madem öyle, niye aslına vermeyeyim” diyerek yeniden Ak Partiye yönelmesi oldukça olağan ve doğal. Ali Babacan ayrıca eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile organik bağları olduğu iddiasını da açıklıkla reddediyor. Gül’ün ileride partiye girmeyeceğini ve bazen akıl danışmak için en fazla ayda bir defa telefonlaştıklarını söylüyor ve Gül’ün ilerideki Cumhurbaşkanı adayları olduğu öngörüsünü bu şekilde boşa çıkarmış oluyor. Devlet Bahçeli ise (belki de şakayla karışık olarak) şu beyanatta bulunuyor; “Cepheleşerek sonuç alamayacağımız görülmelidir. Çatışmanın ve çekişmenin sonu olmadığı bilinmelidir.”

Siyasi kulis çevrelerinde bir erken seçim tartışması sürüp gitse de Cumhurbaşkanı ve Ak Parti lideri Erdoğan kadrolarına ilk seçim tarihi olarak halen 2023 tarihini gösteriyor. Artık belli oldu ki covid-19 etkileri yavaş yavaş görülmeye devam edilecek ve daha derinden hissedilecek. İşsizlik, hayat pahalılığı, üretim yavaşlaması gibi dert ve sorunlar daha çok bizim gibi gelişmekte olan ülkeleri vuracak. Hükümet bu bilinçle hareket ederek ve kulağa çalınan seçim kanunu değişikliklerini uygulayarak, pekâlâ bir baskın seçime gidebilir. Bu koşullarda ve atmosferde yapılacak olan bir seçim, memleketi demokrasi düzleminden bir fersah daha uzaklaştırır. Kurulacak yepyeni ittifaklar, yapılacak kapağı açılmamış pazarlıklar, ülkemizin hep sahip olduğu ileri demokrasi seviyesini bir sonraki versiyona taşıyacaktır. Nitekim Denge ve Denetleme Ağı’nın (DDA) Türkiye toplumunun son 10 yıldaki demokrasi beklentisi üzerine yayınladığı rapora göre, ülkede her 6 kişiden sadece 1’i siyasi partilere güveniyor ve her 2 kişiden 1’i seçimlerin adil bir şekilde gerçekleşeceğine inanıyor.

Son açıklanan rakamlara göre dış ticaret açığı %67 artışla 2 milyar 732 milyon dolardan, 4 milyar 564 milyon dolara yükseldi. Genel ticaret sistemine göre, Nisan ayında ihracat %41,4; ithalat ise %25 azaldı. ABD'de GSYH ilk çeyrekte tam %5 daraldı. Beklenti %4,8 daralma olacağı yönündeydi. Avrupa Merkez Bankası Başkanı (ECB) Christine Lagarde, Euro Bölgesi'nde üretimin %8 ila %12 daralacağını ve daha ılımlı bir senaryo için tahminlerin artık gündem dışı kaldığını söyledi. Fitch Ratings “Global Ekonomik Görünüm” raporunda 2020 yılı için gayri safi yurt içi hasıla daralma tahminini Nisan ayında öngördüğü %3,9’dan %4,6 seviyesine yükseltti. Kurum, Türkiye ekonomisi için 2020 yılı GSYH daralma tahminini yüzde 2,0’den yüzde 3,0’e çekti. Renault, kademeli olarak 15 bin kişiyi işten çıkaracağını duyurdu. Pek çok ulusal ve uluslararası havayolu firmaları da binlerce, on binlerce çalışanını işten çıkarmaya hazırlanıyor. ABD’de Hertz’den sonra LatAm havayolları da iflas başvurusu yapmış bulunuyor. Dünya Bankası’nın yeni baş ekonomisti Reinhart, Nijerya, Güney Afrika, Türkiye, Ekvator ve Arjantin’de krizin hayli maliyetli olacağını öngörüyor. AB Komisyonu, 2018 yılındaki krizin etkilerini daha tam olarak atlatamadan covid-19 salgınının yol açtığı global kriz ile karşı karşıya kalan Türk ekonomisinin 2020 yılında %5,4 daralacağını tahmin ediyor. Hazine ve Maliye Bakanımız Berat Albayrak ise "Haziran’dan itibaren normalleşmenin bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de başlayacağı bir döneme giriyoruz. Türkiye açık ara dünyanın gıpta edeceği performans sergiledi" ifadelerinde bulunuyor. Financial Times da “Erdoğan IMF'ye gitmemek için direniyor” diye yazıyor. Oysa Ak Parti hükümetlerinin IMF’den aldıkları toplam 13,8 milyar dolar, kendisinden önceki tüm Cumhuriyet hükümetlerinin aldığı tutarın tam 4 katıydı. Nitekim Ak Partinin “Türkiye’yi IMF’ye muhtaç ettiler” tezi vardı. Belki burada derinlerde bir yerlerde, “onlar muhtaç etti, biz aldık” iması yer almaktadır. Şu konuda da benzeri bir ikilem dikkat çekmektedir. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, getirilen son kalem ek gümrük vergilerinin ardından 20 Mayıs'ta, "Stratejik ve üretim imkânı bulunmayan ürünler hariç, ithalat kolay olmayacak. Birileri bir dönem ülkemizi ithalat cenneti yapmaya çalıştı" derken, gerçekte, 1923 yılından bugüne enflasyondan arındırılarak yapılan 5 trilyonluk ithalatın 3,63 trilyonluk kısmı Ak Parti döneminde yapılmıştır ve bu da 97 yıllık Cumhuriyet dönemi Türkiye ithalatının %73,5'ine karşılık geliyor. Ve bugün Türkiye tam 126 ülkeden sebze ve meyve ithal ediyor.

ABD nüfusunun %44’ü corona virüsünden Bill Gates’in sorumlu olduğunu düşünüyor. “Sahil özgürlüğümüz engellenemez” gibisinden pankartlar açarak plajları dolduruyorlar ve ticari işletmelerin kapanmasına ve sosyal hayatın kısıtlanmasına karşı eylemler ve protesto gösterileri düzenliyorlar. Bizzat ABD Başkanı Trump maske takmazken ve takan rakibi Biden’i aptallıkla suçlarken, evangelist Hıristiyanların ve hasedik Yahudilerin de kendi dini inançlarından dolayı sosyal mesafe ve maske kullanımına hiç sıcak bakmadıkları biliniyor. Bütün bunların sonucunda pandeminin merkez üssü haline gelen ABD’de salgından dolayı ölen sayısı 105 bini aştı. Donald Trump’ın ekonomi danışmanlarından Kevin Hassett, Mayıs ayında ülkedeki işsizlik oranının %20’yi aşabileceğini ifade etti. Kasım 2020’deki ABD seçimleri için Trump yeni kozlar bulmak zorunda gibi görünüyor.

Eski adıyla (yeşil) Yassıada ve yeni adıyla (beton) Demokrasi Adasında inşa edilen camide aynı anda tam 1200 kişi ibadet edebilecekmiş... Şükürler olsun…